Elif Aksoy - Murat Cankara |
|
Edebiyat incelemelerinde tek başına bir yapıta odaklanmak, bir yapıtı yazarının diğer yapıtlarıyla birlikte değerlendirmek, yapıtın bir edebiyat akımıyla olan ilişkisini dikkate almak, yazarın biyografisinden yola çıkmak gibi farklı yaklaşımlar benimsenebilir. Bu yöntemlerin her biri edebiyatın bir yönünü aydınlatarak çok boyutlu bir bakış açısının sağlanmasına katkıda bulunur. Benzer şekilde, edebiyatı tarihsel ve toplumsal olgularla ilişkisi içinde değerlendiren sosyolojik yaklaşımları da inceleme gereçleri arasına katarak edebiyata bakışımızı zenginleştirebiliriz. Sağlıklı sosyolojik yaklaşımların oluşturabilmesi için istatistiksel verilerden yola çıkmak gerekir. Ancak bir yapıtın anlamının ya da bir yazarın değerinin toplu değerlendirmeler sonucu oluşturulan tablolarda gerçek anlamıyla ortaya çıkması beklenemez. Ne de olsa, toplumsal süreçler açısından düşünüldüğünde, bir yazar ya da yapıt, genel tabloyu oluşturan noktalar arasında yer alır. Dolayısıyla, edebiyatı yalnızca toplumsal süreçlerin bir ürünü olarak ele almak nasıl onun bir yönünü görmezden gelmekse, toplumsal süreçlerle ilişkilerini bütünüyle yadsımak da edebiyatın önemli bir yönünü karanlıkta bırakmak olacaktır. Edebiyat Sosyolojisi adlı kitabıyla tanınan Robert Escarpit, bu çalışmasında, yazarla okurun toplumsal konumları ile edebiyat endüstrisinden hareketle Fransız edebiyatının bir döneminin profilini çıkarmayı dener. Fransız kültür sosyoloğu Pierre Bourdieu ise, Sanatın Kuralları adlı kitabında, kültürel, simgesel ve ekonomik birikimler eksenlerinde geliştirdiği "sermayeler modeli" ile edebiyatçıları, okurları ve yayıncıları karmaşık toplumsal ilişkiler içinde ele alır. Türkiye'de edebiyat sosyolojisi alanında yeterince çalışma yapıldığını söylemek güç. Yine de, birkaç çalışmadan ve isimden söz edilebilir. Cemal Süreya, "Türk Yazarının Halklaşması" (1967) başlıklı yazısında, Behçet Necatigil'in hazırladığı Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü'nde yer alan yazarları doğum yerleri ve eğitim durumları açısından değerlendirmiştir. Alpay Kabacalı, 1981 yılında yayımlanan Türkiye'de Yazarın Kazancı adlı kitabında, Türk edebiyatının başlıca dönemlerine göre edebiyatçıların ekonomik koşullarına odaklanan bir inceleme yapmıştır. Gökhan Tok'un 66 yazara anket uygulayarak gerçekleştirdiği ve 1995 yılında yayımladığı "Türkiye'de Yazarlar Üstüne Sosyojik Bir İnceleme" adlı iki bölümlü makalesi ise, az sayıda veriye dayanmakla birlikte, daha önceki çalışmalara göre daha fazla ölçütü (örneğin yazarların baba mesleklerini, ve kendi mesleklerini) hesaba katmıştır. Sınırlı sayıda veriyle gerçekleştirilen bu çalışmalar, Türk edebiyatına sosyolojik yaklaşımın öncülüğünü yapmışlardır. Yapı Kredi Yayınları'nın 2001 yılında yayımladığı, Ekrem Çakıroğlu'nun yayın yönetmenliğini, Murat Yalçın'ın editörlüğünü üstlendiği Tanzimat'tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi, bu alanda yeni değerlendirilmelerin yapılmasını gerekli ve olanaklı kılacak sayıda veri içeriyor. Gökhan Tok'un 66, Cemal Süreya'nın 600 kişiden yola çıktıkları düşünülürse, Yapı Kredi Yayınları'nın ansiklopedisinde yer alan 2132 kişi, eldeki verilerde büyük bir artış anlamına geliyor. (Ansiklopedide 2126 maddenin yer aldığı belirtiliyor, ancak bizim dökümümüze göre, ansiklopedide 2132 edebiyatçı yer alıyor.) Tanzimat'tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi, 38 kişilik bir yazar ekibinin iki yıllık emeği sonucunda ortaya çıkan ve "19. ve 20. yüzyılda Türkiye Türkçesiyle telif eser vermiş tüm şair ve yazarlar"ı kapsamayı hedefleyen zengin bir yapıt. Ansiklopedi tarafından gönderilen bilgi formlarını doldurmayan, hakkında bilgi bulunamayan ya da herhangi bir ansiklopedide yer almak istemediğini belirten yazarlar, bu yapıtta yer almıyorlar. Ansiklopedi hazırlanırken bilgi formlarından derlenen verilerin yanı sıra, Necatigil'in yukarıda andığımız sözlüğü gibi temel bazı kaynaklardan da yararlanılmış. Biz de ansiklopedideki verileri, Türk edebiyatçısıyla ilgili sosyolojik bir çalışmaya kaynak oluşturacak şekilde, bir veritabanına dönüştürdük. Böylece, Türk edebiyatçısının ansiklopedinin ele aldığı dönemdeki toplumsal profilini çıkarabileceğimizi düşündük. Bu profil, bize, çağdaş Türk edebiyatının toplumsal süreçleri hakkındaki genellemelerin geçerliliğini sınama olanağı da verecekti. Örneğin, edebiyatımız gerçekten İstanbul merkezli miydi? Ya da, Cemal Süreya'nın belirttiği gibi, Türk yazarı gerçekten "halklaşıyor" muydu? Çalışmamızın sonuçları, bu ve benzeri sorulara verilebilecek yanıtların, Türkiye'deki toplumsal ve kültürel süreçler açısından anlamlı olacağını gösterdi. 1. Doğum Tarihlerine Göre Dağılım Araştırmamızda, öncelikle, edebiyatçıların yaşadıkları dönemlere göre dağılımını saptamaya çalıştık. Tanzimat'tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi'ndeki 2132 edebiyatçının yüzde 33'ünün hayatta olmadığını, bu edebiyatçıların ortalama 65 yıl yaşadıklarını saptadık. Hayatta olan edebiyatçıların yaş ortalaması ise 58 olarak belirlendi. Ansiklopedide yer alan edebiyatçıları doğum tarihlerine göre dönemlere ayırdığımızda Tablo 1'i elde ettik. 1851'den önce doğan 23 edebiyatçı, diğer dönemlerdeki edebiyatçılarla karşılaştırılamayacak kadar az sayıda olduklarından tabloda yer almadı. Tablodaki son dilim olan 1971-1978 dönemi, on yıllık değil, sekiz yıllık bir dilim. Bunun nedeni, ansiklopedide yer alan en genç edebiyatçının 1978 doğumlu olması. Ansiklopedide yer alan edebiyatçıların yüzde 71'ini 1911 ile 1960 arasında doğanlar oluşturuyor. 1961 yılından sonra doğanlarla birlikte edebiyatçı sayısında büyük bir düşüş görülüyor. Bu düşüşü değerlendirirken, son iki dilimdeki edebiyatçılar arasında henüz yapıtları kitaplaşmamış kişilerin varlığını da göz önünde bulundurmalıyız. Öte yandan, bu düşüş, son yıllardaki diğer kültürel göstergelerle de karşılaştırılmalıdır. Örneğin, Gül Sılacı ve Reyhan Tutumlu, "Türkiye'de Kitap Okunuyor mu?" başlıklı yazılarında, Cumhuriyet tarihinde (nüfusa oranla ve başlık sayısı olarak) en çok kitabın 1973'te, en az kitabın ise 1996 yılında yayımlandığını saptamışlardı (3). Benzer şekilde, Türkiye'deki nüfus artışı göz önüne alındığında, 1927 yılında yaklaşık 13 milyon 600 bin olan Türkiye nüfusunun, 63 yılda dört kat artarak 1990 yılında yaklaşık 56 milyon 400 bine ulaştığı Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre saptanıyor. Tablo 1'deki verilerin bu ve benzeri bilgiler ışığında değerlendirilmesi anlamlı olacaktır. 2. Doğum Yerlerine Göre Dağılım Ansiklopedide yer alan edebiyatçıların dağılımını doğum yerleri açısından ele aldığımızda 2132 edebiyatçının yüzde 67'sinin "Anadolu" olarak tanımladığımız bölgede doğduğunu gözlemliyoruz. ("Anadolu", Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde olup İstanbul dışında kalan yerler için kullanıldı. Trakya'yı da bu grupta değerlendirdik.) Bu gruplandırmada İstanbul doğumlular yüzde 26'lık bir grubu oluşturuyorlar. Türkiye sınırları dışında doğanlar, ansiklopedide doğum yerine ilişkin bilgi bulunmayanlar ve (Selanik ve Üsküp gibi) Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde olup bugünkü Türkiye sınırları dışında kalan yerlerde doğanlar, geriye kalan yüzde 7'lik dilimde yer alıyorlar. Edebiyatçıların doğum tarihlerine göre oluşturduğumuz yirmişer yıllık dönemleri doğum yerlerine göre sınıfladığımızda Tablo 2'ye ulaştık. Bu tabloda, Anadolu doğumluların oranının son döneme kadar düzenli olarak arttığını, İstanbul doğumluların oranının ise son döneme kadar düzenli olarak azaldığını görmek olanaklı. 1941-1960 döneminde Anadolu doğumlular yüzde 83'le en yüksek orana ulaşıyor. Bu sonuç, Cemal Süreya'nın "Türk Yazarının Halklaşması" başlıklı yazısında dile getirdiği "Anadolu çocukları ancak 1900'den sonra edebiyatta bir varlık göstermeye başlamışlar" (44) düşüncesiyle karşılaştırılabilir. Cemal Süreya, Servet-i Fünûn'dan 1900'e kadar olan sürede başlayan Anadolu doğumlu edebiyatçı oranındaki artış ve İstanbul doğumlu edebiyatçı oranındaki azalma eğilimlerinin 1900'den sonra doğanlar arasında iyice ağırlık kazandığını ve bu eğilimin 1923'te kalıcılaştığını saptayarak bu gelişmeyi "İstanbul Dükalığının düşüşü" (44) olarak niteliyor. Burada dikkatimizi çeken nokta, Cemal Süreya'nın işaret ettiği ve Tablo 2'nin ilk dört diliminin gösterdiği eğilimin 1961-1978 doğumlularda tersine dönmesi. 3. Yaşanan Yere Göre Dağılım Araştırmamızda edebiyatçıların doğdukları yeri saptamakla yetinmeyerek yaşadıkları yerlerin dağılımını da belirlemeye çalıştık (Tablo 3). Bu tabloyu oluştururken hayattaki edebiyatçıların hâlen yaşadıkları yerleri, hayatta olmayanların ise son olarak yaşadıkları yerleri eldeki veriler ölçüsünde bulgulamaya çalıştık. Buna göre, 2132 edebiyatçının yüzde 48'inin İstanbul'da, yüzde 29'unun ise Anadolu'da yaşadığı anlaşılıyor. Öte yandan, yaşadığı yer hakkında ansiklopedide bilgi bulunmayanların oranının yüzde 18 olduğunu belirtmeliyiz. Edebiyatçıların yaşadıkları yerlerin dönemler içindeki değişimini izlediğimizde, İstanbul'da yaşayan edebiyatçıların sayısında 1881-1900 doğumlulardan başlayarak düzenli bir azalma olduğunu, 1941-1960 arası doğanlarda İstanbul / Anadolu oranının neredeyse eşitlendiğini (yüzde 40 / yüzde 36), 1961-1978 doğumluların oluşturduğu son dilimde ise İstanbul'da yaşayanların oranının yeniden arttığını bulguladık. Bu verilerin yıllara göre Türkiye'deki iç göç oranlarıyla karşılaştırılması anlamlı olacaktır. 4. Cinsiyet Dağılımı Edebiyatçıların cinsiyet dağılımını araştırdığımızda, 2132 edebiyatçının 1854'ünün (yüzde 87'sinin) erkeklerden oluştuğunu görüyoruz. Cinsiyet dağılımını dönemler bakımından ele aldığımızda, erkek edebiyatçıların, incelenen tüm dönemlerde sayıca fazla olduğu görülüyor. Kadın edebiyatçı oranında ise zaman içinde bir artış var. 1901-1920 yıllarında doğan edebiyatçılar arasında kadınların oranı yüzde 10 iken, 1961-1978 doğumlularda bu oran yüzde 18'e yükseliyor. Ansiklopedideki verilere göre, bu dönemde doğan 175 erkek edebiyatçıya karşılık 39 kadın edebiyatçı bulunuyor. Doğum yerleri dikkate alındığında ise şu sonuçlarla karşılaşıyoruz: Kadınların oranının en yüksek değerine yüzde 23 ile yurt dışında doğanlar arasında ulaştığı, bu oranı sırasıyla İstanbul'da doğanlar ile Anadolu'da doğanların izlediği görülüyor. İstanbul doğumlularda kadın edebiyatçı oranı yüzde 17, Anadolu doğumlularda ise yüzde 12. 5. Türlerin Dağılımı Edebiyatçıların ürün verdikleri türleri araştırırken ansiklopedide "Yapıtları" başlığı altında belirtilen adlandırmaları esas aldık (Tablo 5). Bu tabloda yapıt sayılarının değil, bir türde ürün veren edebiyatçıların oranının gösterildiği dikkate alınmalıdır. Aynı grup içinde değerlendirdiğimiz türleri tabloda belirttik. Ansiklopedide "Diğer" başlığı altında yer verilen yapıtlar ile özdeyiş, mektup, masal, manzum vecize gibi bazı türleri "Diğer" başlığı altında topladık. Yaptığımız değerlendirme, 2132 edebiyatçının yüzde 55'inin şiir, yüzde 27'sinin öykü, yüzde 26'sının roman, yüzde 20'sinin çeviri, sadeleştirme ve uyarlama alanında yapıt ortaya koyduklarını gösterdi. Birden fazla türde ürün veren edebiyatçılar, bu türlerin her birinde ayrı ayrı sayıldıkları için bu tabloda toplam 100'ü aşıyor. Eleştiri ile uğraşanların oranının yüzde 3'te kalması, son derece düşündürücü. Yine de, ansiklopedide "araştırma-inceleme" olarak tanımlanan ürünler arasında "eleştiri" sayılabilecek çalışmaların bulunabileceği göz önüne alınmalıdır. Zaman içindeki değişimleri ilginç görünen bazı türler edebiyatçıların doğum dönemleri bakımından incelendiğinde (Tablo 6), tüm dönemlerde ilk sırada yer alan şiir türünün bütün içindeki oranında genel bir artış eğilimi görülüyor. Şiir kitabı yayımlanan edebiyatçıların oranı, 1961-1978 doğumluların oluşturduğu dönemde yüzde 64 ile en yüksek değerine ulaşıyor. (Tabloda belli bir türde ürün veren edebiyatçı sayısı değil dönem içi oranlar gösterilmektedir. Örneğin son dönemde şiir alanında ürün veren edebiyatçıların oranında artış görülmesi bu türde ürün veren edebiyatçı sayısının bir önceki döneme göre arttığını göstermemektedir. Nitekim, 1941-1960 doğumlular arasında 373 edebiyatçı, 1961-1978 doğumlular arasında ise 137 edebiyatçı şiir türünde yapıt vermiştir.) Öykü türünde ürün veren edebiyatçıların oranı, en yüksek değerine yüzde 31 ile 1941-1960 arası doğumlularda ulaşıyor. Roman türünde ürün verenlerin 1881-1900 doğumlular arasında ulaştığı oran (yüzde 34), sonraki dönemlerde aşılamıyor. 1961-1978 doğumlular arasında roman türünde yapıt verenlerin oranı ise diğer dönemlere göre önemli bir düşüş gösteriyor. Son dönemde Türk edebiyatı üzerine yapılan tartışmalarda romanın ön planda olduğu düşünülürse bu, şaşırtıcı bir sonuç. Burada türlerin dağılımı konusunda sunduğumuz sonuçlar yeterli sayılmamalı, çeşitli türlerde kaç yapıt verildiği ve kaç kitap basıldığına ilişkin verilerle tamamlanmalıdır. 6. Baba Mesleklerinin Dağılımı Edebiyatçıların sosyo-ekonomik kökenlerini araştırırken edebiyatçıların baba meslekleri hakkında ansiklopedideki bilgilerin yardımcı olabileceğini düşündük. Ancak, ansiklopedideki edebiyatçıların yalnız yüzde 59'unun baba mesleği hakkında bilgiye ulaşılabiliyor. Bu konuda bilinenlerden yola çıktığımızda edebiyatçıların baba mesleklerinde (tüm dönemlerin toplamında) şu kategorilerin ağırlık kazandığı görülüyor: Orta ve alt düzey memur (yüzde 10); Serbest meslek (yüzde 8); Çiftçi (yüzde 6); Asker (yüzde 5); Üst düzey yönetici (yüzde 5); Sanayici ve tüccar (yüzde 5); Öğretmen (yüzde 5). Aşağıda sunduğumuz Tablo 7'de ise, bütün mesleklere yer vermek yerine değişimin en anlamlı olduğunu düşündüğümüz meslek gruplarını dönemlere göre sınıflandırdık. Baba mesleği ölçütünü dönemler bakımından incelerken Tablo 7'ye almadığımız 1901 öncesinde doğanlar arasında üst düzey yöneticiler (vali, mutasarrıf, büyükelçi, milletvekili, bakan, vb.) yüzde 18, orta ve alt düzey memurlar yüzde 16, askerler ise yüzde 13 oranında yer alıyor. Tabloda, bunu izleyen dönemlerde düzenli olarak azalan üst düzey yönetici oranının 1961-1978 doğumlularda yüzde 0.5'e kadar düştüğü, orta ve alt düzey memurların 1901-1920 döneminde bir önceki döneme göre yarı yarıya azaldığı, fakat daha sonra yaklaşık yüzde 1'lik artışlarla son dönemde yüzde 10'a ulaştığı, babası sanayici ya da tüccar olanlar ile serbest meslek sahibi olanların oranının düzenli olarak arttığı izlenebiliyor. Tabloda, ayrıca, babası öğretmen olanların oranının 1921-1940 arası doğumlularda gerçekleşen büyük artıştan sonra son üç dönemde yüzde 5-6 civarında seyrettiği, babası işçi olanların oranınınsa büyük bir artışla son dönemde yüzde 7'ye ulaştığı gözlemlenebiliyor. Bu arada, tabloda yer vermediğimiz baba mesleği gruplarından biri olan çiftçiliğin 1941-1960 doğumlularda yüzde 9 gibi yüksek bir orana ulaştığını belirtelim. 7. Mesleklere Göre Dağılım Edebiyatçıların baba mesleklerini ele aldıktan sonra bu kez de kendi geçimlerini nasıl sağladıklarını belirlemeye çalıştık. Edebiyatçıların mesleklerine göre dağılımını yansıtan Tablo 8 değerlendirilirken birden fazla işte çalışmış edebiyatçıların çalıştıkları tüm kategorilerde sayıldığı, bu nedenle meslek oranları toplamının 100'den fazla çıkacağı dikkate alınmalıdır. Ansiklopedide yer alan edebiyatçıların yüzde 42'sinin "yayın dünyası" olarak adlandırdığımız gazete, dergi ve kitap yayımıyla ilgili işlerde çalışanlar, gazeteciler ve çevirmenlerden oluştuğu görülüyor. Daha sonra sırasıyla "öğretmen", "orta ve alt düzey memur" kategorileri ile (devlet memuriyeti dışındaki masa başı işlerde çalışanları gösteren) "diğer çalışanlar", ardından da "akademisyenler" geliyor. Gökhan Tok'un "Türkiye'deki Yazarlar Üstüne Sosyolojik Bir İnceleme 2" başlıklı yazısında yer verdiği anket sonuçlarında da, edebiyatçıların meslek kategorilerinde ilk iki sırada "basım-yayım" ve "eğitimciler" yer alıyor (40). Ancak bizim çalışmamızdan farklı olarak Tok, "eğitimciler" kategorisine üniversite öğretim üyelerini de katıyor. Ayrıca, bizim tablomuzda üçüncü ve dördüncü sıralarda "orta ve alt düzey memurlar" ile "diğer çalışanlar" yer alırken, Gökhan Tok'un anketinin sonuçlarında, bunların yerine serbest meslek ve işçi-memur grupları geliyor (40). Edebiyatçıların mesleklerini dönemsel olarak incelediğimizde, 1901-1920 doğumlular dışındaki diğer üç dönemde ilk sırada "yayın dünyası" olarak tanımladığımız grup yer alıyor. Yayın alanında çalışan edebiyatçıların oranı ilk dönemde yüzde 38 iken son dönemde bu oran yüzde 50. 1901-1920 doğumluların döneminde ilk sırada yer alan öğretmenlik mesleği (yüzde 43), diğer dönemlerde ikinci ve üçüncü sıralara düşüyor. "Öğretmen edebiyatçılar"ın oranındaki sürekli azalma eğilimi açıkça görülüyor. Tabloda yer vermediğimiz 1901 öncesi doğumlular içinde öğretmenlerin oranı yüzde 48 ile tüm dönemlerin en yüksek oranına ulaşırken, izleyen dönemlerde hızla düşerek son dönemde yüzde 15 oluyor. "Orta ve alt düzey memur" ile "üst düzey yöneticiler"in oranında da belirgin bir azalma eğilimi göze çarpıyor. 1901 öncesinde doğan edebiyatçıların yüzde 41'ini oluşturan "orta ve alt düzey memur" kategorisi, bunu izleyen dönemlerde azalarak, son dilimde yüzde 5 oluyor. "Üst düzey yöneticiler"in oranında 1901-1920 doğumlularla başlayan düşüş en belirgin biçimde 1921-1940 doğumlularda görülüyor. 1901 öncesinde doğan edebiyatçıların yüzde 36'sı "üst düzey yönetici" kategorisine girerken, bu oran 1941-1960 doğumlularda yüzde 1'e, son dönemde de yüzde 0.5 gibi çok düşük bir orana geriliyor. Peki ansiklopedideki bilgilerden yola çıkarak geçimini kalemiyle sağlayan edebiyatçı sayısını bulabilir miyiz? Verilen bilgilerin tümünü ele aldığımızda geçimini kalemiyle sağladığı açıkça belirtilen çok az sayıda edebiyatçı bulunduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, bu soruyu yalnız ansiklopedi verilerinden yola çıkarak yanıtlamak olanaklı değil. Geçimini kalemiyle sağladığı belirtilmeyenlerden bazılarının da, hiç değilse yaşamlarının bir döneminde, edebiyat yapıtlarının geliriyle yaşayabildikleri izlenimini ediniyoruz. Yine de, verilen bilgileri temel aldığımızda, 2132 edebiyatçının 2033'ünün edebiyattan başka bir işle de uğraştıklarını söyleyebiliriz. 8. Eğitim Durumuna Göre Dağılım Edebiyatçıların eğitim düzeylerini değerlendirdiğimizde de ilginç sonuçlara ulaştık. Genel eğitim durumunu gösteren Tablo 10'u oluştururken şu ölçütleri kullandık: Üniversite, yüksek okul, eğitim fakültesi ve bu düzeyde yer alan eğitim kurumlarından mezun olanlarla bu kurumlarda eğitim gördükleri ansiklopedide belirtilen, ancak mezun olup olmadıkları anlaşılamayan az sayıda kişiden oluşan grubu "Yüksek", ortaokul, lise ve dengi okulları (meslek yüksek okulu gibi) "Orta", yüksek lisans, doktora ve daha üst düzeydeki akademik çalışmalarda bulunanlarla bu düzeydeki çalışmaları herhangi bir nedenle yarım bırakanları "Lisansüstü", üniversite ya da yüksek okuldan herhangi bir nedenle ayrıldığı belirtilenleri "Yüksek öğrenim terk", hiç eğitim almayanlar, ilkokul mezunları ve yalnızca özel eğitim görmüş olanları "Diğer" başlığı altında topladık. Yüksek öğrenim görenleri, lisansüstü eğitim alanları ve yüksek öğrenimi tamamlamamış olanları bir arada değerlendirdiğimizde, edebiyatçıların yüzde 78'inin yüksek öğrenime başlamış olduğu sonucuna ulaşıyoruz. Dönemlere göre eğitim durumu dağılımına baktığımızda (Tablo 11) tüm dönemler boyunca "yüksek" ve "lisansüstü" düzeylerinin sürekli arttığı, ilkinin yüzde 61'e, ikincisininse yüzde 17'ye ulaştığı görülüyor. 1961-1978 döneminde doğanların içinde yüksek öğrenim kurumlarında eğitim almaya başlayan edebiyatçıların oranı yüzde 88'e ulaşıyor. Çalışmamızda edebiyatçıların eğitim aldıkları alanları da belirlemeyi arzuladık. Ancak Türkiye'de eğitim kurumlarının alan ve düzey gibi temel özelliklerinin sürekli değişmesi nedeniyle birçok sınıflandırma güçlüğüyle karşılaştık. Dolayısıyla, bu konuda genel bir döküm sunamıyoruz. Yine de, edebiyat ve eğitim alanlarında yaptığımız bazı gözlemlerden söz etmek istiyoruz. Ansiklopedideki verilere göre, genel olarak edebiyat alanında eğitim alanlar, incelenen bütün dönemlerde o dönemin yüzde 18-21'i arasında bir oran oluşturuyor. Diğer yandan, genel olarak eğitim alanında öğrenim görenlerin 1901-1920 doğumlular arasındaki oranı yüzde 23 iken, son dönemde bu oran yüzde 7'ye iniyor. 9. Diğer Gözlemler Çalışmamızın bu bölümünde bazı ek gözlemlere yer vermek istiyoruz. Edebiyatçıların yabancı dil bilgileri hakkındaki değerlendirmelerin daha önce irdelediğimiz öğeleri bütünleyeceğini düşündük. Ansiklopedide bu konuda doğrudan ya da dolaylı olarak yer alan bilgileri (bir dilin bilindiğine ilişkin ifadeler, okunan okullar, çeviriler, vb.) değerlendirdik. Yabancı dil bilgisi hakkında sonuç çıkartamadığımız edebiyatçı sayısı fazla olduğundan (yüzde 66), burada yalnızca edindiğimiz genel izlenimi aktarmak istiyoruz. Bütün dönemler dikkate alındığında, Fransızcanın, yüzde 13 oranıyla, edebiyatçılar tarafından en çok bilinen yabancı dil olduğu ortaya çıkıyor. Ancak kronolojik çizgide bakıldığında (Tablo 12), Fransızca ve Farsça yüzyıl başındaki yerlerini yitirirken, İngilizce bilgisi zaman içinde yaygınlaşıyor. Bu çalışmada sunacağımız son gözlem ise şu: Ansiklopedide kayıtlı bilgiler ölçüsünde belirleyebildiğimiz kadarıyla, 2132 edebiyatçıdan 226'sı yaşamlarının bir döneminde soruşturmaya uğramış ve 141'i hapis ya da sürgün gibi özgürlüğü kısıtlayıcı yaptırımlara maruz kalmış. Bu yaptırımların bir bölümünü yapıtlarıyla ilgili olmayan nedenlere dayanabilir. Bununla birlikte, yapıtlarından dolayı soruşturmaya uğrayan, kitapları toplatılan, özgürlüğü kısıtlanan edebiyatçıların önemli bir oran oluşturduğu izlenimini edindik. Tabloları ve yüzdeleri art arda sıralamakla Türk edebiyatını ya da edebiyatçılarını "sosyolojik olarak açıkladığımızı" iddia etmiyoruz; çünkü, bu tür sayısal çalışmaların keyfî değerlendirmeler karşısındaki önemine inanmakla birlikte, kuramsal derinlik ve sorgulayıcı yorumlar olmaksızın istatistiklerin anlam kazanabileceğini sanmıyoruz. İncelediğimiz ansiklopedinin eksikleri olduğu gibi, bizim çalışmamızın dışarıda bıraktığı ya da tam ve doğru olarak yansıtmadığı olgular bulunabilir. Buna karşın, Tanzimat'tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi bugüne kadar kendi alanında yapılan çalışmaların en geniş kapsamlısı. Bu zengin kaynağa dayanarak yaptığımız çalışmanın dikkatle değerlendirilmesini, bu alandaki çalışmaların geliştirilerek sürdürülmesini arzu ediyoruz. Teşekkür Bazı kaynaklara ulaşmamızdaki yardımlarından dolayı Türk Edebiyatı Bölümü öğrencilerinden Mehmet Selim Ergül, Gül Güllü ve Jale Özata'ya, verilerin bilgisayar ortamına aktarılması ve tabloların hazırlanmasındaki yardımları için Z. Ebru Aksoy, Ömür Sağman ve İlhan Yıldızel'e, çalışmanın tüm süreçlerindeki öneri ve katkılarından dolayı Dr. Süha Oğuzertem'e teşekkür ederiz. Kaynaklar Bourdieu, Pierre. Sanatın Kuralları: Yazınsal Alanın Oluşumu ve Yapısı. Çev. Necmettin Kâmil Sevil. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1999.
|
eaksoy@bilkent.edu.tr cankara@bilkent.edu.tr |