İpek Yolunda Bir Edebiyat Kervanı
Başak Bingöl
Sayı 17-18: Bahar 2005

Türk Edebiyatı Bölümü öğrencileri ve öğretim görevlilerinden oluşan 23 kişilik bir grup Nisan’ın son ve Mayıs’ın ilk gününü tarihî İpek Yolu üstünde, bir edebiyat kervanı olarak seyir halinde geçirdi.

Beypazarı’nı ardımızda bırakırken epey yüklenmiştik de. Nallıhan Kuş Cenneti’nin kuşlarını aradık ama nafile... Onlar da bizim gibi yolda olmalıydılar. Ama Taptuk Emre’nin, türbesinde bizi beklediğine emindik. Emremsultan Köyü’nün ıslak toprak kokusu içinde yavaşça türbenin sahipsiz kapısını açtık ve Yunus’un dizeleri eşliğinde türbeye tırmandık. Avludaki mistik havaya neredeyse biz de karışıyorduk ki, terk-i dünya edemeden nefsimize yenildik ve Nallıhan Hoşebe Ardıç Ormanları’nda bizi bekleyen geleneksel yemeklerin başında bulduk kendimizi. Yöreye özgü kapama pilavı açan Nuran Tezcan hocamız oldu. Türkiye’nin nadir ardıç ormanlarından olan Hoşebe’de öğrendik ki sadece ardıç kuşunun bıraktığı tohum yeşeriyormuş toprakta ve böylece bir ardıç ormanı oluşuyormuş. İpeğin ipek böceğinden nasıl elde edildiğine, ehil ellerde nasıl binbir çiçeğe, takıya ve hatta kitap ayracına dönüştüğüne tanık olduk. Ünü dünyanın dört bir yanına dağılmaya başlıyordu iğne oyacılığının. Adalet Ağaoğlu’nun memleketinden ayrılırken biraz daha ağırlaşmıştık.

Dört yanı yemyeşil, sık bir ormanla kaplı Göynük Doğa Otel’in belki çoğunu ilk kez duyduğumuz canlı ve popüler (!) şarkılarında dans ederken tüm yılın yorgunluğunu atma fırsatı bulduk. Biraz daha kalmış olsaydık sanıyoruz görsel sanatlara yeni dans türleri kazandıracaktık.

Göynük tüm gizemi ve puslu havasıyla ağırlıyordu bizi. Beş bin nüfusluk ilçenin ortasından akan çayın sesi yağmur sesine karışırken biz de inadına kaldırım taşlarıyla kaplı bir yoldan, Zafer Kulesi’ne tırmanıyorduk. Göynük yine eski sessizliğine büründü biz ayrılırken.

Üstümüzde yağmur, etrafımızda yeşil, dilimizde şarkılar Abant’a indik. Gölün üzerine çökmüş sis ve onu delmeye çalışan yağmur damlalarının altında Necatigil’in kalp şeklindeki nilüferleri solmuştu. Köroğlu’na özenip ata binenlerimiz oldu. Dönüş yolunda, hepimizin başında Abant’taki çiçekçilerden aldığımız papatya taçlar vardı. Tarihin neresindeydik, günün hangi saatinde, hangi koordinatlardan geçiyordu yolumuz, bilmiyorduk. Edebiyatla doğanın elele tutuştuğu yerde biz sustuk. Müzik bize inat çalıyordu ve biz yine sustuk...

Yollarda buluşmak üzere...

bingol@bilkent.edu.tr