Sevgi Soysal: Bireysellikten Toplumsallığa
Başak Bingöl
Sayı 17-18: Bahar 2005

Sevgi Soysal’ın bireysellikten toplumsallığa uzanan kişisel ve yazınsal serüveni, Alman bir akademisyen olan Priska Furrer’in kaleminden Sevgi Soysal: Bireysellikten Toplumsallığa başlığıyla yayımlandı. Kitap, Türk okuruna Papirüs Yayınları tarafından Yasemin Bayer’in Türkçesiyle ulaştırılıyor. Sevgi Soysal: Bireysellikten Toplumsallığa nesnel ölçütlere sadık kalınarak ve titizlikle hazırlanmış, kapsamlı bir doktora tezi olarak Sevgi Soysal’ı daha iyi anlamak isteyen okurların ilgisine sunuluyor.

On iki bölümden oluşan kitabın giriş kısmında Sevgi Soysal hakkında yazılmış eleştirilere, mektuplara ve çevirilere değinilmiş. Bu bölümde eserin yazılma amacı Furrer tarafından, “Sevgi Soysal’ın bilimsel bakımdan henüz az işlenmiş edebî eserleriyle ilgili olarak yeterli derecede bir fikir vermek” olarak özetleniyor(18).

Kitabın ikinci bölümünde Sevgi Soysal’ın bir parçası olduğu modern Türk anlatı edebiyatının tarihçesine yer verilmiş. 1923’ten 1970’li yılların sonlarına kadar geniş bir dönemi kapsayan bu bölüm, Sevgi Soysal yazınına tarihsel bir derinlik getirmiş oluyor. Bu tarihî altyapı genelinden Sevgi Soysal özeline âdeta bir kamera odağıyla inen yazar, üçüncü bölümü Sevgi Soysal’ın yaşamını ve yapıtlarını etkileyen siyasal olayların kronolojik olarak değerlendirilmesine ayırmış. Yazarın etkin olduğu 1960-76 yılları arasına denk gelen aşırı politik kutuplaşmanın, terör ve anarşi ortamının Sevgi Soysal’ın eserlerine kaçınılmaz olarak zemin oluşturduğu savı, bu bölümde vurgulanan temel düşünceler arasında.

Genelden özele ilerleyen bu bilimsel çalışmanın beşinci bölümünde Sevgi Soysal’ın Tante Rosa, Yürüme, Yenişehir’de Bir Öğle Vakti, Şafak, Barış Adlı Çocuk, Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu ve Hoş Geldin Ölüm başlıklı kitaplarına ait özetlere ulaşmak mümkün. Oldukça kapsamlı bir nitelik taşıyan bu özetlerin Sevgi Soysal’ın bireysellikten toplumsallığa uzanan izleklerine odaklanmış olduğu görülüyor.

Kitabın altıncı bölümü”Değişim ve Durgunluk Arasındaki Temel Karşıtlıklar”a ayrılmış. Bu bölümde Sevgi Soysal, çağdaşı olan kadın yazar Adalet Ağaoğlu’yla benzeşen ve ayrışan yönleri bağlamında değerlendirilmiş ve Soysal’ın eserlerindeki durgunluktan değişime geçiş noktaları örneklenmiş. Furrer, bu geçişlerin ve durağanlık-değişim tezadının yazarın bütün metinlerine damgasını vurduğunu belirtiyor.

“Bireysellikten Toplumsallığa Konusal Gelişme” başlığıyla kaleme alınan yedinci bölümde, Sevgi Soysal yazınındaki değişim, dönemin siyasal ve toplumsal altyapısı da göz önüne alınarak değerlendirilmiş. 1971 darbesinden sonra edebiyatın politize olması sürecine Sevgi Soysal’ın da katıldığı ve bu dönemecin, yazarın ilk ve son eserleri arasındaki değişikliğe neden olduğu görüşü Priska Furrer tarafından yineleniyor. Yazarın siyasallaşmış sayılabilecek bu söyleminin kuru aktarımcılık ve slogancılığa kaçmadığı, vurgulanan noktalar arasında.

Sevgi Soysal’ın modern Türk edebiyatının”kadın” sorunlarını feminist bir söyleme kaymadan ele alan en önemli kadın yazarlardan biri olduğu gerçeğinden hareketle Furrer, sekizinci bölümde”Kadının Toplumdaki Yeri”ni aynı başlıkla tartışmaya açmış. Sevgi Soysal’da kadın figürünün incelendiği bölümde Soysal, kadını toplumsal bir figür olarak ele alan ve kadının sorunlarını toplumsallık bağlamında değerlendiren bir yazar olarak tanıtılıyor. Furrer, Sevgi Soysal’ın kadınlık durumunu ele aldığını, büyük kentin burjuva aydın kadınının kimlik arayışına değindiğini ve kadınlara siyasallaşmış bir kız kardeşlik önerdiğini vurguluyor.

Kitabın dokuzuncu bölümü, Sevgi Soysal’ın özellikle son dönem kitaplarının ana konusu olan”hapishane” figürüne ayrılmış. Furrer çalışmanın bütününde olduğu gibi bu bölümde karşılaştırmalı bir yönteme başvurarak ve Soysal’ı hapishane figürünü baskın izlek olarak kullanan diğer yazarlarla karşılaştırıyor. Soysal’ın hapishane anılarından yansıyanlar ve farklı politik gruplar arasındaki ideolojik savaşlar bu bölümde değinilen başlıca konular arasında.

“Hastalık ve Ölüm” başlığıyla kaleme alınan onuncu bölümde ise Furrer, Sevgi Soysal’ın yaşamı ve eserleri arasındaki çok yönlü paralelliğe değinerek ve bu paralleliği örneklendirerek yazarın yaşamının ve edebiyatının son dönemini değerlendirmiş. Yazarın yarım kalan son romanı Hoş Geldin Ölüm’de ve kendi hastalığını ele aldığı”Bir Ağaç Gibi” adlı öyküsünde eleştirdiği sağlık sistemi ve”ölümün tehdit ettiği kişisel ben’in iç hesaplaşmaları” bu sevgi şarkısının son notaları olarak çalınmakta.

Kitabın son bölümü”Dilsel Anlatım Biçimleri” açısından Sevgi Soysal romancılığı ve öykücülüğünün değerlendirilmesine ayrılıyor. Üç alt başlıkta incelenen bu bölümde bilimsel ölçütlerin temel alındığını söylemek mümkün. Furrer, yazarın eserlerindeki çeşitli alanlardan beslenen giriftliğin, Soysal’ın kaleminden düşmeyen simgelerin ve anlamsal, fonetik ve sözcüksel tekrarların Sevgi Soysal’ın eserlerindeki vurgusuna değinmiş.

Bir doktora tezi olması dolayısıyla oldukça nesnel bir dille yazılmış olan kitap, tezin özetiyle sonlanıyor. Sevgi Soysal Bireysellikten Toplumsallığa, Türk edebiyatının asi kızı Sevgi’nin yazınına tutulmuş bilimsel bir mercek olarak okurlarıyla buluşmayı bekliyor.

Kaynak

Furrer, Priska. Sevgi Soysal: Bireysellikten Toplumsallığa. İstanbul: İletişim Yayınları, 2005.

bingol@bilkent.edu.tr