Günil Özlem Ayaydın Cebe |
|
İlk romanı olan Tutunamayanlar’ı otuz dört yaşında yazmış Oğuz Atay; o ana kadarki yaşamından ve edebiyat deneyiminden biriktirdiklerini damıtarak, ince bir mizah anlayışı ve ustalıklı bir dil kullanımıyla. Sonraki yapıtları, nicelik arayanlara belki pek bir şey ifade etmez ama çeşitlilik ve yenilik açısından öncüdürler. Yazarlık yaşamı boyunca iki roman, bir tiyatro oyunu, bir biyografi ve bir öykü kitabına imza atmış olan Atay’ın kitap okuma tutkusu da yaşamının belirleyici itkisini oluşturur. Söyleyecek sözü çok olan böylesi bir yazarın az sayıda yapıt üretmesi olağandışı bir yoğunluk ortaya çıkarmış. Bu yoğunluğu anlamlandırmak, yorumlamak hem okur, hem eleştirmen için zorlu bir süreç. Yıldız Ecevit, “Ben Buradayım…”: Oğuz Atay’ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası adlı çalışmasında, Türk edebiyat eleştirisinde eşine sık rastlanmayan bir başarı ile bu sürecin üstesinden gelmiş. Bir biyografik araştırma olduğu kadar bilimsel çözümlerin de önemli bir yer tuttuğu bu çalışmanın önsözünde Ecevit, Bir Bilim Adamının Romanı’nda Atay’ın da yakındığı bir kültürel özellikten söz ediyor: belge bırakma alışkanlığından yoksunluk (11-12). Bu yoksunluğun telafisinde belleğe çok iş düşüyor; ama Ecevit, bu araştırmayı yaparken belleğin ne yazık ki güvenilir olmadığını da anlamış (12-13). Bu yetersizlikler, Ecevit’i daha dikkatli, seçici ve titiz olmaya yönlendirmiş; aynı zamanda, Atay’ın gerçek yaşamına dair eksik bilgilerin izini onun kurmaca dünyasında sürmeye… Araştırmasının zeminini kuramsal bir temele oturtarak yol alan Ecevit, kurmaca ile gerçek arasındaki ilişkinin elle tutulur bir çıkış noktası olabileceğini savlamış. Böylece, Ecevit’in çalışması Türk edebiyat eleştirisinde adeta geleneksel diyebileceğimiz”Yazar-Eser-Üslûp” başlıklı çalışmalardan daha başta farklılaşıyor. Araştırmacı, Atay’ın yaşam ayrıntılarını büyük bir titizlikle sergilerken bunları yazarın kurmaca metinleriyle de destekliyor. Bu, bir yandan biyografideki eksik parçaları tamamlamaya yardımcı olurken diğer yandan metinlerin örtük anlamlarını gün ışığına çıkarıyor. Bu süreçte Ecevit, “yazarın niyeti” ya da”yaşadığını yazmak” gibi, edebiyat incelemesinin zeminini kayganlaştıracak yönelimlerden bilinçli bir şekilde uzak duruyor. Bunun yerine, gerçek ile estetize edilmiş, yeniden yaratılmış olan arasındaki farkı yansıtmaya özen gösteriyor. Yıldız Ecevit’in çalışması yalnızca metin incelemelerinin yer aldığı bir biyografi olarak okunmamalı. Oğuz Atay’ın yaşamını dönemin sosyolojik arka planına yerleştiren araştırmacı, Türkiye’nin Cumhuriyet sonrası politik, sosyolojik ve ekonomik durumunu yeniden yorumluyor. Atay’ın etkilendiği yazarlardan ve edebiyat akımlarından yola çıkarak edebiyat tarihi alanında da kalem oynatıyor. Edebiyatçılar arası görüş ayrılıkları ve kamplaşmaların Atay’ı da kapsadığını gösteren Ecevit, Türk edebiyatı eleştirisinin tarihini de gözden geçiriyor. 1950’li ve 1960’lı yılların edebiyat ortamına yön veren Yaşar Kemal ve Kemal Tahir gibi edebiyatçılar, Pazar Postası ve Mavi gibi dergilerin yer aldığı bu yolculukta Ecevit, yönünü, Atay’ın kişilere ve olaylara karşı konumlanışına göre belirliyor. Bunların yanı sıra, bu çalışma, yazarın yazma deneyimine de ışık tutuyor. Atay’ın metinlerini üretim sürecine odaklanan Ecevit, yalnızca tespitte bulunmakla yetinmiyor. Anlatıcı ve dil çözümlemelerine yer veriyor, kuramsal bir bakış açısıyla Atay’ı hem etkilendiği yazarlar ve yapıtlarla karşılaştırmalı olarak okuyor, hem de yazarın kendi metinleri arasındaki ilişkileri irdeliyor. Böylece, Atay’ın Türk edebiyatı tarihi içindeki yerini çözümlerken onun yapıtlarının metinlerarası özelliğini vurgulayarak dünya edebiyatı içindeki konumunu da araştırıyor. Türk edebiyatının ilk modernist yazarlarından biri olarak kabul edilen Atay’ın yaratımını derinlemesine irdeliyor. Aynı zamanda, metinlerin kitaplaşma süreçlerinden de söz eden Ecevit, Türk edebiyat üretiminin sosyolojisini de yapıyor. Atay’ın edebiyat alanını ve malzemesini doğru biçimde yorumlayabilmek için araştırmacı, Atay’ın günlüğünden yararlandığı gibi, yeri geldiğinde metinlerin satır aralarında iz sürerek adeta bir drenaj çalışması gerçekleştirmiş. Böylece, bir edebiyatçı üzerine uzmanlaşmanın nasıl bir çalışma gerektirdiğini gözler önüne sermiş. Bu çalışmanın aynı ölçüde geniş ve derin olmayı başarmasının yanı sıra akademik titizliği de göze çarpıyor. Alıntı yaparken ve kaynak gösterirken özenli olduğu anlaşılan Ecevit, emin olmadığı yerlerde kesinlemelerden kaçınıyor. Özellikle biyografik katmanlarda spekülasyon yaparken temkinli davranıyor. Dedikodulardan ve öznel yargılardan mümkün olduğunca arındırılmış bir araştırma sunuyor. Oğuz Atay’ın ürettiklerinin Türk edebiyatına etkisini yazarın yaşamından yola çıkarak yorumlamaya çalışan Ecevit, aynı zamanda Atay’ın ölümünden sonraki alımlanışıyla yakından ilgilenmiş. Bu yolla, gerçek Oğuz Atay’ı aşan bir yazar yaşamı kurmuş. Perihan Mağden, Orhan Pamuk, Buket Uzuner gibi günümüz yazarlarındaki Oğuz Atay etkisini de araştırmış. Bu çalışmanın en ilginç özelliklerinden birinin ise, Ecevit’in, çoğunlukla, bir internet sitesi olan”Ekşi Sözlük”ten yaptığı alıntılardan hareket ederek Atay’ın alımlanışı yorumlamak olduğu söylenebilir. Bu yolla, edebiyat eleştirisi yönteminin ufkunu genişleten Ecevit, tanınmış edebiyat eleştirmenlerinin Atay hakkındaki düşüncelerine yer vermenin yanı sıra sıradan okurun nabzını tutmaya çalışıyor. Buradan hareketle, Atay hakkındaki yüzeysel suskunluğun gerçekte var olmadığını savlıyor. Atay’ın, edebiyat eleştirisi kurumunun desteği olmaksızın okura ulaştığını ortaya koyuyor Belki de bu çalışmanın gösterdiği en önemli şey, edebiyatın üretimi kadar tüketiminin de edebiyata içsel olduğu ve onun niteliğini belirlediği. Ecevit’in çok yönlü ve kapsamlı araştırmasında ne yaptığını bir kez daha gözden geçirecek olursak edebiyatın bileşenleri arasındaki dengenin ne kadar önde geldiği anlaşılacaktır. Yazarın yaşamı, üretim süreci, sosyopolitik ve ekonomik koşullar, yapıtların basılma ve okurla buluşma süreçleri, edebiyat eleştirisinin işlevi, sıradan okurun alımlayışı ve bilimsel çözümlemenin bakış açısı olarak düşünülebilecek bu bileşenlerin her biri, karşılıklı etkileşime girerek”edebiyat”ı gerçekleştiriyorlar. Bunun bilincinde olarak araştırmasını yapan Ecevit, yalnızca Oğuz Atay’ın yaşamı ve yapıtları hakkında bilgi ve bilimsel inceleme açısından eksik kalmış birçok noktayı aydınlatmakla kalmıyor, edebiyat çalışmalarının nasıl olması gerektiği hakkında da bir örnek sunuyor. Yıldız Ecevit, “Demiryolu Hikâyecileri” öyküsündeki bir cümleden esinlendiği ve kitabının başlığı olarak seçtiği”Ben Buradayım…” önermesinin kendisini de içerdiğini söylerken (19), edebiyat eleştirisinin” yazar” ucunun yanına”araştırmacı” ucunu ekliyor. Ecevit’in çalışmasında söylemediği ama gösterdiği bir şey, bu önermenin okuru da içerdiği: edebiyat okuru kadar, edebiyat eleştirisi okurunu da… Peki, siz orada mısınız? Kaynak Ecevit, Yıldız"Ben Buradayım..." Oğuz Atay'ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası. İstanbul: İletişim Yayınları, 2005. |
gunil@bilkent.edu.tr |