Adı Vardı Aşkın
Laurent Mignon
Sayı 17-18: Bahar 2005

Bütün bilim dallarında olduğu gibi, edebiyat ve kültür araştırmalarında da soru işareti ile biten cümleler, nokta ve ünlem işareti ile biten cümlelerden daha önemlidir. O zaman hem işaret edilen birçok soruya cevap arayan ve bulan, hem de yeni sorular soran ve okuruna sorduran bir eser yayımlandığında, o araştırma dalında önemli bir gelişme sözkonusu olduğu açıktır. Walter G.Andrews ve Mehmet Kalpaklı’nın birlikte yazdıkları The Age of Beloveds: Love and the Beloved in Early Modern Ottoman and European Culture and Society (Sevgililer Çağı: Erken Modern Osmanlı ve Avrupa Kültür ve Toplumunda Aşk ve Sevgili, Durham ve Londra: Duke University Press, 2005), Osmanlı edebiyat ve kültür çalışmalarına, hatta Rönesans çağı araştırmalarına kapsamlı, yeni, tutarlı ve özgün bir bakış getirmektedir. Bu eser, Fransız tarihçi Fernand Braudel’in deyişiyle”uzun onaltıncı” yüzyılda Osmanlı divan edebiyatındaki aşk anlayışı ve sevgilinin kimliği üzerine odaklanarak İmparatorluğun altın çağında edebiyatı, sanatı, aşkı, cinsellik(ler)i, toplumsal ilişkileri, siyaseti, hatta dönemle ilgili tarihçiliği ve edebiyat tarihçiliğini inceleyen ve yeniden değerlerlendiren, ufuk açıcı bir çalışma olarak okunabilir. Ayrıca hem erken-modern Osmanlı ve Avrupalı kültür ve edebiyat tarihçiliğinin bir takım temel savlarını sorgulamakta hem de bugüne dek sormaya cesaret edilemeyen sorular sormaktadır.

Osmanlı divan şiirinde”sevgili” önemli bir yer tuttuğu hâlde, bugüne dek araştırmacıların bu konuyu ele almaktan çekinmeleri zaten ilginç bir meseledir. Oysa edebiyat tarihi açısından önde gelen konulardan biri, belli bir toplumun aşkı nasıl kavradığı, onu nasıl ifade ettiği ve yaşadığıdır. Toplumbilimciler için de aşk edebiyatının özel bir yeri vardır, çünkü”şiirlerin ve hikâyelerin dışında, insanların aşkı nasıl yaşadıklarını gösteren çok az tarihsel belge” (8) mevcuttur. Fakat, divan şiirindeki aşk ilişkilerinin homoerotik bir boyutu olduğundan, edebiyat üzerine çalışan Osmanlıbilimcilerin çoğu, oldukça hassas olan bu konuya doğrudan değinmemeyi tercih etmişlerdir. Ender istisnalar arasında İsmet Zeki Eyüboğlu sayılabilir. Ancak o, Divan Şiirinde Sapık Sevgi adlı eserini, divan edebiyatındaki eşcinsel eğilimlerin altını çizip divan şiirinin”kapalı bir yörenin, bir dönemin şiiri [olduğunu], Türk düşüncesinin gelişmesinde, biçimlenmesinde katkısı [olmadığını]” ve”işlediği konularla Türk toplumunun, benimsediği sevgiyle Türk insanının ilgisi [olmadığını]”(İsmet Zeki Eyüboğlu, Divan Şiirinde Sapık Sevgi, İstanbul: Broy, 1991 (2. baskı): 204) iddia etmek amacıyla kaleme almıştır.

Oysa, Andrews ve Kalpaklı’nın girişte belirttikleri gibi, ciddi tarih ve edebiyat tarihi araştırmalarında”sapık” gibi kavramların yeri yoktur (19). Ayrıca insanları olmalarını istediğimiz gibi anlatmaktansa nasıl olduklarını göstermenin (19-20) daha sağlam sonuçlara olanak vereceği açıktır. Kitabın önemli bir yönü yazarların, okuru sadece cinsellik konusunda değil, genel olarak Osmanlı, Doğu, Batı ve Rönesans gibi birçok kavram konusunda yeniden düşünmeye davet etmeleri ve cinsiyetçi, özcü, ve oryantalist okumalara karşı uyarmalarıdır. Aşkın adını açık bir şekilde söyleyerek, onbeşinci yüzyılın ikinci yarısından onyedinci yüzyılın birinci çeyreğine kadar genç erkeklerin özellikle kültür alanında arzu ve aşk nesnesi olduğunu ortaya koyuyorlar. Mutlak hükümdarlar çağında sadece Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları içinde değil, Kuzeybatı Akdeniz’i temsilen İtalya ve Akdeniz’in kuzeyinin ötesindeki gelişmeleri temsilen İngiltere’de benzer bir aşk anlayışının geliştiğini yazıyorlar. Bunu mutlakiyet ile savaşların, kültürel ve dinsel karışıklıkların doğurduğu belirsizliklere bağlıyorlar. Daha çok İslam dünyasının edebiyat geleneklerinin, özellikle Fars edebiyatıyla ilişkilerin, çerçevesinde incelenen Osmanlı divan edebiyatını, zıt bir medeniyetin ürünü olarak düşünülen Batı Avrupa edebiyatıyla karşılaştırıp aşkı anlatışlarındaki benzerlikler ile kültürel ve toplumsal ortaklıkları öne çıkarıyorlar. Araştırmalarının sonucunda yeni bir kavrama ihtiyaç duyan yazarlar”Sevgililer Çağı” kavramını öneriyorlar. Belli bir açıdan, Andrews ile Kalpaklı’nın bu çalışmasının, kitapta yer yer ruhunun varlığını hissettiğimiz Fernand Braudel’in”ortak Akdeniz medeniyeti” fikrinin edebiyat alanındaki bir uygulaması olduğunu söyleyebiliriz. Kitabın vurgulanması gereken bir başka boyutu da, yazarların asıl metinlere ulaşamayan İngilizce okurları için birçok metnin başarılı çevirisine yer vermiş olmalarıdır. Ancak kuşku yok ki, The Age of Beloveds Türkçeye çevrildiğinde Türkçe okuruna varlığından bile habersiz olduğu pek çok şiir ve nesir örneğini okuma imkanı verecek.

Bu kitap sadece erken modern edebiyat tarihine bakışı değiştirecek önemli bir çalışma değildir. Bazılarının özcü yaklaşımlarıyla bizi medeniyetlerı arasında bir çatışma olduğuna inandırmaya çalıştıkları günümüzde, The Age of Beloveds, Batı Avrupa ile Osmanlı topraklarının onaltıncı yüzyıl boyunca kültürel alanda birbirine düşünüldüğünden çok daha yakın olduğunu gösteriyor. Andrews ve Kalpaklı da”Doğu ve Batı[nın] bir zamanlar birbirine bu kadar yakın, Müslümanların, Hristiyanların ve Musevîlerin tek ve güçlü bir sevgilinin arzusunda birleşmiş [olmalarının]” (353) bizi biraz teselli edebileceğini söyleyerek eserlerinin kültürler arasındaki diyalog açısından da büyük bir önemi olduğun işaret etmiş oluyorlar.

Kaynaklar

Andrews, Walter G. ve Mehmet Kalpaklı. The Age of Beloveds: Love and European Culture and Society. Durham and London: Duke University Press, 2005.

Eyüboğlu, İsmet Zeki. Divan Şiirinde Sapık Sevgi. İstanbul: Broy Yayınları, 1991.

pcult@bilkent.edu.tr