Tietze'nin Büyük Eseri: Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı
Engin Sezer*
Sayı 13: Güz 2003

Türk diline ve Türk kültür tarihine araştırmaları ile eşsiz katkılarda bulunmuş değerli bir bilim adamı olan ünlü Türkolog Andreas Tietze, 22 Aralık 2003’te aramızdan ayrıldı. Yakınlarına ve tüm Türklük araştırmaları dünyasına başsağlığı diliyoruz.

Biz burada Tietze’nin Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı (Cilt 1, A-E; İstanbul-Viyana: Simurg, 2002) adlı yapıtının yayımlanmış olan ilk cildini kısaca tanıtacağız. Bunu yaparken de etimoloji ve tarihsel sözlükleri hazırlamada genel olarak ne gibi zorluklarla karşılaşıldığını ve bu tür sözlüklerden genel olarak neler beklenebileceğini kısaca belirtip Tietze’nin çalışmasını bu bağlam içinde değerlendireceğiz.

Etimoloji sözlükleri uzun yıllar süren zahmetli uğraşların sonucunda toplanabilen verilerle ortaya çıkan çalışmalardır. Ayrıca bu türden kapsamlı bir sözlük girişimine girdi sağlayacak filolojik çalışmaların ve tarihsel dilbilim araştırmalarının önemini de vurgulamamız gerekir. Bu nedenle, kapsamlı bir etimoloji sözlüğü tek bir kişinin kolayca üstesinden gelebileceği bir iş değildir. Ünlü Deutsches Wörterbuch’un ilk fasikülü Jacob ve Wilhelm Grimm tarafından 1852 yılında yayımlanmış, ama sözlük tam 108 yıl sonra 1960 yılında tamamlanabilmiştir. Bugün tarihsel sözlüklerinin en başarılı örneği kabul edilen Oxford English Dictionary de 1882-1928 yılları arasındaki 46 yıllık yoğun bir çalışma sürecinde küçük fasiküller hâlinde yayımlanmıştı. Bu iki dev çalışmada hâlâ pek çok yanlışlık bulanlar var. Dolayısıyla, etimoloji sözlüklerinin uzun, hatta belki de hiç bitmeyecek bir sürecin belirli aşamaları olarak kalmak durumunda olduğu söylenebilir.

Önce, tarihsel sözlükler, etimoloji sözlükleri ve tarihsel ve etimolojik bilgi veren sözlükler arasında ayrım yapmamız gerekir. Tarihsel sözlükler, bir dildeki sözcüklerin ilk kaydedilen zamandan başlamak üzere çeşitli aşamalarda geçirdiği yazı, fonetik biçim ve anlam değişmelerini verir. Etimoloji sözlükleri ise buna ek olarak bir dildeki sözcükleri o dil grubu ya da dil ailesi içindeki akraba sözcüklerle kıyaslayarak ele alır. Her iki tür sözlük de bu konularda yapılan tarihsel ve kıyaslamalı dilbilim, dilbilimsel rekonstrüksiyon ve filoloji çalışmalarını temel kaynak olarak kullanır. Bu iki sözlük tipine art zamanlı (diyakronik) sözlükler de deniyor. Bu tür sözlüklerde eş zamanlı (senkronik) sözlüklerde verilen tarihsel ya da etimolojik bilgiler de bulunabilir. Türkiye’de Meydan Larousse Büyük Lûgat ve Ansiklopedi ve Türk Dil Kurumu’nun Büyük Sözlük’ü bu tür sözlüklere örnek gösterilebilir.

Bu sözlüklerde verilen tarihsel ve etimolojik bilgileri de belli açılardan değerlendirmek mümkün. Bu değerlendirmelerde sözcüğün en eski kaynak dili, Türkçedeki ilk kullanımı, bunun kaynağı ve tarihi, alıntı sözcüklerin hangi dil aracılığıyla Türkçeye girdiği, günümüze kadar geçirdiği biçim, yazı ve anlam değişmeleri ve bunların tarihli metinlerle örneklendirilmesi, diğer Türk dillerindeki akraba sözcükler, bu dillerden türeme diğer sözcükler, bunların hangilerinin kullanımdan düştüğü, örneklerin ne kadar kapsamlı, ne ölçüde zengin olduğu gibi ölçütler göz önünde bulundurulabilir. Bu tür sözlüklerin ne ölçüde teknik uzmanlık çalışmaları olduğu ya da ne ölçüde genel okura hitap edebileceği, yani bu sözlükleri kullanacak kimselerin ne gibi donanımlara sahip olmaları gerektiği de bu değerlendirmelere katılabilir. Örneğin, Sir Gerard Clauson’un An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth Century Turkish (Oxford, 1972) sözlüğü çok yetkin bir etimoloji çalışmasıdır ama uzmanların bile kullanmakta zaman zaman zorlandığı bir teknik anlatımla yazılmıştır.

Bu genel çerçeve içinde bakıldığında, Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı (TETTL), daha çok bir tarihsel sözlük ve bizce etimoloji bakımından zayıf. TETTL, 14. yüzyıldan bu yana somut örnekleri ile tanıdığımız Türkiye ya da Anadolu Türkçesinin tarihsel bir sözlüğü olmayı hedefliyor. Türk dilinin daha önceki dönemleri ile ilgili bilgiler için ise başka kaynaklara göndermeler yapılıyor. Belli ki “etimolojik” sıfatı bu kaynaklara yapılan göndermeler nedeniyle anlam kazanıyor. Ancak sözlük, bugünkü Türkçe kaynaklardaki kullanım örneklerine kapsamlı şekilde yer vermesiyle eşzamanlı bir sözlük olma iddiasını da taşıyor.

Tietze’nin sözlüğü, Türkiye’de yakın zamanlarda yayımlanmış ve başlığında “etimolojik” sözcüğü geçen sözlükler içinde bu sıfatı gerçekten hak eden en önemli eser. Birincisi, sözlükte Türkçe üzerine yapılmış filolojik, tarihsel ve kıyaslamalı çalışmalar kapsamlı olarak kullanılmış. Tietze, Türkçenin tarihi ile ilgili gelmiş geçmiş bilimsel çalışmaları incelikleri ile taramış ve lâyıkıyla değerlendirmiş. İkincisi, Tietze, Türkçenin ödünçleme yoluyla sözcük aldığı Arapça, Farsça, Fransızca, İtalyanca ve Yunanca (Rumca) gibi diller konusunda da esaslı bilgisi olan bir bilgin. Tietze’nin bu geniş ve incelikli bilgi birikimini sözlüğe aktarabildiği açıkça belli oluyor.

TETTL, sözcüklerin ana kaynaklarını ve zaman zaman da ara dönemlerde geçirdiği değişiklikleri veriyor. Anadolu Türkçesinin öncesine giden durumlarda kaynaklar gösteriliyor. Bunlar kimi zaman metinlere, kimi zaman da o sözcüğün etimolojisini işleyen bilimsel makalelere gönderme yolu ile yapılıyor. Bu açıklamalar arasında sözcükle ilgili sesbilimsel (fonolojik) bilgiler de zaman zaman veriliyor. Eski Türkçe köklerdeki aslî uzun ünlüleri (“ad”, “aç” sözcüklerinin eski biçimlerinde olduğu gibi) doğru olarak belirleyen tek Türkçe sözlük de Tietze’ninki.

TETTL, yapım ekleri ve Türkçede sözcük yapımı hakkında yararlı bilgiler de içeriyor. Örneğin sözlükte çeşitli maddelere eklenmiş paragraflarda belirli eklerle yapılan sözcük türevleri hakkında aydınlatıcı bilgi veriliyor. Yalnız birinci ciltte geçen sözcüklerden seçilmiş örneklerin verildiği bu açıklamalar için sözlüğün başında bir döküm var ve hangi türevlerin hangi maddelere ek olarak verildiği de gösteriliyor. Ancak, sözlüğün bütün ciltleri tamamlandığında bu tür açıklama ve göndermelerin kapsamlı bir biçimde yeniden düzenlenmesi gerekecek. Sözlüğün içeriği ve verilen teknik bilgilerin bütünlüğü konusunda şimdilik bir şey söylemek durumunda değiliz. Ancak bir etimoloji sözlüğünün yalnızca bir süreç olduğunu kabul edersek, bu konudaki yapıcı eleştiriler TETTL’nin zaman içinde gelişmesine yardımcı olacaktır.

Bu olumlu yanlarının yanı sıra TETTL’nin açıklama dili, sunumu ve imlâsı, çok sayıda sorun içeriyor. Birincisi, açıklayıcı gramer terminolojisi çeşitli dillerden oluşuyor. Örneğin, İngilizceden backformation [back-formation ya da back formation olacaktı], hypercorrection, interdental, spirant, sonorization, vb; Latinceden apelletivum, alfa privativum, participium passivum, accusativum, nomina, syntagma, teneus, vb; Türkçeden fonolojik hususiyetler, sıfat eki, isimlerden sıfat yapan ek, küçültme eki, geçmiş zaman fiil sıfatı, vb. sözlüğe alınmış.

Sözlüğün karmakarışık dil özelliklerinden biri de kaba (tabu) sözcüklerle ilgili açıklamaların doğrudan Almanca verilmiş olması. Eski Batı sözlüklerinde benzer açıklamaların Latince verilmesine öykünülerek yapılan bu tasarruf, Almanca bilmeyenleri çileden çıkarabilir.

Çeşitli fonolojik açıklamalarda kullanılan ifadeler, yer yer şaşırtıcı bir bilgisizlik örneği taşıyor: “arka damağa yakın kalın /g/” (farenks destekli art damak g’si demek istiyor); kaf harfinin fonetik karşılığı ise “sert k” (gene farenks destekli art damak k’si olacaktı); kef harfinin karşılığı ise “yumuşak k” olarak veriliyor; oysa bu [k] sesinde yumuşak olan hiçbir şey yoktur. Arapçada “sert” olarak nitelenen bu sesler dilin kökünün farenkse yaklaşmasıyla oluşur ve bunların sertlikle ilgisi yoktur. Fonetikte “engma” diye bilinen art damak n’sinin adı ise “genizden gelen n”. Zaten genizden gelmeyen /n/ olmaz. Bütün nazal sesler ağızda bir kapanma sonucu sesin genizden, yani burun boşluğundan çıkması ile oluşur. Ağızdaki kapanma dudaklarda olunca [m], ön damakta olunca [n], art damakta olunca da [ng] sesleri oluşur. Gene “kuvvetli ve frikatif h” ile art damak h’si kastediliyor. Yıllarca fonetik araştırmalar yapmış bir dilbilimci olarak, “/a/ ile /e/ arası” diye nitelenen bir sesin ne olduğunu anlayabilmiş değiliz. Fonetikte [a] alçak (geniş) ve art (kalın) bir ünlüdür, [e] ise orta ve ön (ince) bir ünlüdür. Bu ikisinin hiçbir şekilde “arası” olmaz. Burada herhalde hafifçe yuvarlaklaşmış orta bir [a] kastediliyor. O zaman da [a] ile [o] arası bir ses demek gerekirdi. Benzer bir şekilde, “/d/ ile /z/ arası ses”in ne olduğunu düşünmek size kalıyor. Tabii böyle bir sözlükte artık uluslararası fonetik işaretlerin kullanılması, alışılmış “hababam” Türkoloji fonetiğinin yerini almalıydı. Bu tür tanımlar sıradan okura yönelmiş gibi görünse de zihinleri karıştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Ama bizce sözlüğün en önemli eksikliği, imlâsının gelişigüzelliği. Bugün Türkçede üç farklı imlâ standardı kullanılıyor. Bunlardan birisi, İmlâ Kılavuzu ile belirlenen bugünkü Türk Dil Kurumu standardı. İkincisi, Ana Yazım Kılavuzu ve Yazım Kılavuzu ile belirlenen Dil Derneği standardı. Üçüncüsü de Osmanlıca ağırlıklı diyebileceğimiz ve daha çok Osmanlıca sözlüklerde, örneğin, Ferit Devellioğlu’nun Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat’inde kullanılan imlâ. Tanınmış yayınlar arasında, MEB İslam Ansiklopedisi ve Meydan Larousse Büyük Lûgat ve Ansiklopedi de bu imlâyı kullanır. Bu sonuncunun diğerlerinden farklı bir özelliği, Arapça ve Farsça sözcüklerdeki orijinal uzun [a], [i] ve [u]’dan gelen ünlüleri şapka (düzeltme işareti) ile göstermesidir: “adâlet”, “nazîre”, “sahûr” gibi.

TETTL, belli bir imlâ standardına bağlı kalmadığı gibi, zaman zaman da hiçbir standartta yeri olmayan, yani düpedüz yanlış imlâ kullanıyor. Sözlüğün başlığındaki “lugat” sözcüğü hiçbir imlâ standardına göre böyle yazılmaz. İlk iki standartta “lügat”, sonuncusunda ise “lûgat” olarak yazılır. Metinde sürekli olarak “mâna” diye bir sözcüğün geçmesi, başka bir gariplik örneği. Bu sözcüğün ilk hecesindeki uzun [a], Arapça aslında bulunan ayn sesinin düşmesiyle Türkçede oluşan telâfi uzaması sonucudur. Türkçe-İngilizce Redhouse Sözlüğü’nün dışında hiçbir standartta böyle bir imlâ yoktur. İlk iki standarda göre “mana”, sonuncusuna göre de “manâ” ya da “ma’nâ” olacaktı. Ayrıca, “bazan” ya da “ba’zan” diye yazılması gereken sözcüğün gene sistematik olarak “bâzan” diye yazılması tamamen yanlış bilgilenme sonucu. Bunun yanı sıra, “âcil”, “âcilen” ve “aciliyet” sözcüklerinde neden ilk ikisinde şapka var da üçüncüsünde yok diye merak edebilirsiniz. Ayrıca Türkçede hiçbir imlâ standardında “ahır” (hayvan barınağı) ile “âhır” (son) aynı şekilde yazılmaz. Sözlüğün bu cildinde bu tür hatalar “gözden kaçmış baskı hataları” özürü ile geçiştirilemeyecek kadar çok.

Ayrıca Türkçenin alfabetik sıralamasında küçük harfler büyüklerinden önce, ek işaret alan harfler de bunları almayanlardan sonra gelir: “abbasi”, “Abbasi”, “adet”, “âdet” gibi. TETTL’nin redaktörlerinin bu kurallardan da pek haberleri olmadığı anlaşılıyor. Bunlara bazen uyulmuş, bazen uyulmamış. Ayrıca tamamen keyfî bir şekilde kimi nispet i’leri şapkalı, kimileri değil.

Bütün bu sorunlar nedeniyle TETTL, redaksiyon yönünden bakıldıkta, bir yanlışlık eseri “basıla” (basılsın izni) verilmiş bir müsvedde görünümü kazanıyor. Pek çok özelliği ile eşsiz bir girişim olan bu sözlüğün bundan sonra çıkacak ciltlerinde gereken titizliğin gösterileceğini ve eldeki bu cildin de bir an önce düzgün bir redaksiyondan geçirilerek yeniden basılacağını ümit ediyoruz.

* Doç. Dr. Engin Sezer, Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü’nde öğretim üyesidir.

esezer@bilkent.edu.tr