İskender Pala ile Yaşayan Divan Şiiri
Gülşen Çulhaoğlu
Sayı 12: Bahar 2003

Divan edebiyatının günümüzde de tanınıp sevilmesi yönündeki çalışmalarıyla son yıllarda geniş bir okur ve dinleyici kitlesine ulaşmayı başaran Prof. Dr. İskender Pala, 28-30 Nisan 2003 tarihlerinde Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü’nün öğrencileri için bir dizi konferans verdi. Bölümün öğretim üyelerinin de katıldığı konferanslarda Prof. Pala, Fuzûlî, Bâkî, Nâbî ve Şeyh Galib’den seçtiği birer gazeli ayrıntılı olarak yorumladı. Pala, konferanslarda şiirlerin tarihsel bağlamı ve edebî gelenekler üzerinde durdu.

28 Nisan’daki ilk “divan oturumu”nda Pala, Fuzûlî’nin “Bende Mecnûn’dan füzûn âşıklık istidâdı var / Âşık-ı sâdık menem Mecnûn’un ancak adı var” beytiyle başlayan gazelini yorumladı. Bu gazelden yola çıkarak divan edebiyatındaki aşk anlayışını ele alan Pala, âşık-mâşuk, niyaz-naz, sultan-kul, akıl-aşk gibi karşıtlıklar üzerinde durdu. Aynı gün Bâkî’nin “saf saf” redifli gazelini de yorumlayan Pala, Fatih’in temelini attığı medeniyetin içini Kanûnî’nin doldurduğunu, Kanûnî’ye altın çağı yaşatanların ise Bâkî ve “sınıf arkadaşları” olduğunu belirtti. Bâkî’nin bu gazelinde çağının birçok kültürel özelliğinin bulunabildiğine değinen Pala, “soyut bir şiir” sayılan divan şiirinin, aslında, motiflerini somut yaşamdan seçtiğini vurguladı.

İskender Pala, 29 Nisan’daki ikinci konferansında Osmanlı toplumunda sözün kutsallığı bağlamında “kelâm”, “söz” ve “laf” üzerinde durarak Osmanlı şiir geleneğinin doğru yorumlanabilmesi için bu dil katmanlarının farkında olunması gerektiğini belirtti. Daha sonra Nâbî’nin “görmüşüz” redifli gazelini yorumlayan Pala, şairin sözcükleri kullanmadaki başarısına değinerek divan şiirinin duygusal ve hikemî boyutlarını ele aldı.

30 Nisan’daki üçüncü konferansta ise Pala, divan şiirinin tasavvufî boyutu üzerinde durarak bu bağlamda Şeyh Galib’in bir gazelini yorumladı. Pala, bu şiirin yazıldığı dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nun çeşitli zorluklar içinde bulunduğunu, ancak sanat ve şiir konusunda yüksek estetik standartların hâlâ geçerli olduğunu vurgulayarak tasavvufî şiirde beşerî düzenin de yorumlandığını belirtti.

Konferansların son oturumunda İskender Pala’ya divan şiirinde sevgilinin kimliği, aşk anlayışı, bu şiirin toplumdaki yeri ve işlevi hakkında sorular yöneltildi. Verdiği cevaplarda bu konulara tarihsel perspektifi yitirmeden yaklaşmak gerektiğini belirten Pala, hem geleneğin özelliklerinin bilinmesi gerektiğini, hem de bu şiiri “bugüne yabancı” diye “kendimizden uzaklaştırmamamız” gerektiğini vurguladı. Pala, divan şiirlerini, “atalarımızdan kalma mektuplar” gibi düşünmemiz gerektiğini, eğer onları anlamıyorsak, öncelikle, “acaba bende bir eksiklik mi var?” diye düşünmenin daha uygun olacağını, yeterli çabayı gösterirsek, bugün bize uzak gibi görünen divan şiirinde kendi hayatımızdan kesitler bulabileceğimizi söyledi. İskender Pala’nın bölümümüz için verdiği konferanslarda biz de bu kesitlerden bazılarının farkına vardık.

gulseng@bilkent.edu.tr