İslâm Araştırmaları Bilgini Annemarie Schimmel’in Ardından
Engin Sezer*
Sayı 12: Bahar 2003

Annemarie Schimmel, 27 Ocak 2003 gecesi 80 yaşında yaşamını yitirdi. Almanya’nın Erfurt şehrinde 1922 yılında dünyaya gelen Schimmel, küçük yaşta şair ve Doğu kültürleri profesörü Friedrich Rückert’in (1788-1866) şiirlerinden etkilenerek Arap ve Fars edebiyatına ilgi duymuş, 15 yaşındayken tanıdığı bir Arapça öğretmeninin yardımı ile kendisini İslâm edebiyatının içinde bulmuştu. Berlin Üniversitesi’nde 16 yaşında Arapça eğitimine başlayan Schimmel, 1941’de ilk doktorasını almıştı. Daha sonra Memlûk tarihi üzerine yaptığı bir çalışma ile ikinci doktorasını 1945 yılında tamamlamış, bir yıl sonra da doçentlik tezini başarı ile savunmuştu. Daha sonra Marburg Üniversitesi’nde çalışmalarını sürdüren Schimmel, 1954-1959 yılları arasında Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde Dinler Tarihi dersini Türkçe olarak vermişti. Bu yıllarda “Cemile Kıratlı” takma adıyla çeşitli dergilerde yazıları çıkarken yakınları tarafından “Cemile Bacı” olarak anılmaya başlamıştı.

Daha sonra Bonn Üniversitesi’nde Arapça ve İslâmî araştırmalar profesörü olan Schimmel, 1967 yılında Harvard Üniversitesi’nde öğretim üyeliğine başladı. Aynı üniversitede 1970 yılında kurulan Hint-Müslüman Kültürü Kürsüsü’nün başına geçti. 1992 yılında Harvard Üniversitesi’nden emekli olup yeniden Almanya’ya döndü.

Schimmel, bilimsel çalışmalarında İslâm kültürünü bir bütün olarak, bu kültürün içinde yaşamış ve yaşamakta olan insanların gözünden görmeyi amaçladı. Böylece, Schimmel’e göre, İslâm felsefesi, tasavvuf ve şiir ile hat, çini, minyatür gibi süsleme sanatları, bunları içinde barındıran kültürlerin, tarihi, folkloru, bireyleri ve o bireylerin günlük yaşamlarıyla bütünleşmiş öğelerdir. İslâmî araştırmalar da böyle bütüncül bir epistemolojik çerçeve içinde ele alınmalıdır.

Schimmel, Calligraphy and Islamic Culture (Hat Sanatı ve İslâm Kültürü) adlı kitabının önsözünde söyle der: “Farkına vardım ki […] İslâm hat sanatı hakkında yakın zamanda çıkan pek çok sayıda yayına rağmen—ki bunların çoğu resimlerinin kalitesi ile seçkinlik kazanmıştır—hattatların konumu ya da eğitimi hakkında pek az şey yazılmış. Ayrıca, müslüman kültürlerde hat sanatının dinî önemi hakkında bir bilgi eksikliği de var. Bu konu benim tasavvufa olan ilgimle de yakından bağlantılı. Bundan başka, Arapça ve Farsça yazan şairlerin hat sanatı hakkında yaptıkları ve bu sanatın terimlerinden kaynaklanan kelime oyunları ve cinaslara olan düşkünlükleri […] özel bir değerlendirmeyi hak etmektedir” (Londra: I. B. Tauris, 1990, ix).

Schimmel bu kitabında, hattatların günlük çalışma rutinleri, kazançları, eğitimleri, çeşitli tarzlarda yazı yazarken yerde farklı oturuş biçimleri, gözleri bozulanların çektikleri sıkıntılar, zaman yönünden gerçekçi olmayan yazı taleplerine cevap verebilmek için bir makine gibi çalışmak zorunda kalmaları gibi ayrıntılar üzerinde durarak bir sanatın dünyasını bütüncül olarak gözlerimizin önüne serer. Schimmel’in yaklaşımında bir dönemin İslâm sanatı ve o sanatı oluşturan en geniş kültürel çerçeve ile birlikte sanatçı da bir birey olarak karşımızda belirir. Ona göre, bu kültürel sentez, keyfî bir analizin hatırı için parçalanamaz.

Bu epistemolojik çerçeve Schimmel’in bütün çalışmalarında bulunur. Onun anlayışına göre, bir inançlar sistemi olan din, bireyden ve bireyin bu inancını ifade ettiği her türlü sanatsal faaliyetten anlamlı bir şekilde ayrıştırılamaz. Din ulvîdir ama dinî inanç dünyevî bir ortamda yaşanır ve ifade edilir. Bu ifade, geleneksel sanatlarıyla, geleneksel ve yeni temalarıyla bir kültür birikiminin ortak ürünüdür.

Schimmel’de çarpıcı bir biçimde ortaya çıkan öğe, İslâm sanat ve kültürü içinde bireyin konumudur. Ona göre, birey geleneksel anlayışta olduğu gibi sıradan bir kul değil, dini yaşatan, ilerleten, zenginleştiren bir yaratıcı zihindir. İslâm âleminde, din, günlük yaşam, dil, edebiyat ve görsel sanatlar, felsefî ve kültürel bir bütün oluşturur. Schimmel, akademik yaşamı boyunca, bu kültür dünyasını, bazı bilginlerin yaptığı gibi dışından değil, belli tarihsel zaman dilimlerinin içinden tanımaya ve tanıtmaya çalışmıştır.

Henüz Türkçeye çevrilmemiş kitaplarından The Triumphal Sun: A Study of the Works of Jalâloddin Rumi’de (Zafer Güneşi: Celâleddin Rûmî’nin Yapıtları Üzerine Bir Çalışma) çeşitli imge ve simgelerden yola çıkarak Mevlânâ’nın tasavvufunu 13. yüzyıl Konya’sı içinde bir kültürel bütün olarak ele alır. Schimmel’e göre, dinsel ifadenin temelinde yatan gerek dinsel gerekse dindışı (lâdinî) imge ve temaların yeri son derece önemlidir. Özellikle tasavvufta, kâinatı anlama ve ifade etme biçimi, çeşitli eski metinler kadar, o zamanın günlük yaşamından alınan imgeler, mecazlar ve istiareler aracılığı ile olur. Ancak bunların oluşturduğu metinler birer birer çözümlenerek bu felsefe ve yaşam biçimi anlamlı bir şekilde yorumlanabilir.

Bu tür yaklaşımları ilk ortaya atan Schimmel değildi; ancak o, böyle bir epistemolojik yaklaşımı bütün ayrıntıları ile uygulayabilecek bir akademik ve kültürel donanıma sahip olan az sayıda bilginden biriydi. O, bir yandan İslâm kültürünün dilleri Arapça, Farsça ve Türkçeyi çok iyi biliyor, diğer yandan da hem Doğu’nun hem de Batı’nın felsefe ve edebiyat geleneklerini yakından tanıyordu. Schimmel, çeşitli İslâm ülkelerinde yaşayarak, bu kültürlerin bilginleri ve sanatçıları kadar sıradan insanları ile de yakından temas etmeyi bilimsel çalışmalarının kaçınılmaz bir parçası sayardı. Bu birikimden kazandığı entellektüel donanımı da her zaman sağduyu ile kaynaştırmayı bilirdi. Her türlü akademik bilgi ve becerisinin harcı bu derin sağduyu olmuştur.

Schimmel’in araştırma konularına bir birey olarak yaklaşımı da pek çok tasavvuf bilgininden farklıdır. O, akademik çevrelerde pek sık rastlanmayan bir alçak gönüllülüğe sahipti. Herhangi bir tartışmada karşısındakinden öğrenecek önemli şeyleri olduğuna inanırdı. Bilgiyi bir güç ya da bir imaj yaratma aracı olarak kullanmazdı. Bir “âlim” olarak algılanmak istemez, kendisine zaman zaman gösterilen aşırı hürmetten sıkılırdı. Yanında mürit tipinde öğrenci istemez, kafası çalışan, çabuk düşünen, ilginç ve çarpıcı gözlemler yapan insanlardan hoşlanırdı. Schimmel, gerek derslerinde gerekse yazılarında kullandığı bütün dillerde en karmaşık düşünceleri çok açık bir biçimde ve günlük dille ifade etmesini bilirdi. Açıklayıcı sözün açıklanan sözden daha saydam olması gerektiğine inanır, bu ilkeyi başarı ile uygulardı. Bilgiyi önce kendisi için, kendisini tatmin edecek bir düzeyde arayıp bulur, sonra da bunu yalın bir biçimde aktarırdı.

Annemarie Schimmel, seksen yıllık yaşamının sonunda yüzü aşkın kitap, pek çok makale, farklı dillerden Almancaya yaptığı çeviriler ve özgün şiirler bıraktı.

esezer@bilkent.edu.tr

* Engin Sezer, Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü’nde öğretim üyesidir.