Edebiyat eleştirisi alanında kısırlıktan yakınılan bir ortamda, önemli bir yazar hakkında, üstelik bizde örneğine pek rastlanmayan bir kuramsal perspektifle kaleme alınmış bir incelemeyle karşılaşmak gerek genel okur, gerek edebiyat araştırmacıları için sevindirici bir gelişme. Halûk Sunat, Hayal, Hakikat, Yaratı: Adalet Ağaoğlu ve Roman Dünyasına Psikanalitik Duyarlıklı Bir Bakış başlıklı incelemesinde (İstanbul: Bağlam Yayınları, 2001), Adalet Ağaoğlu gibi üretken bir yazarın yazma edimiyle olan ilişkisini kurmaca ve kurmacadışı yapıtları bağlamında çözümleme gibi bir yükün altına girerek beğendiği bir yazarın yapıtıyla psikanalitik açıdan yüzleşmeyi göze alıyor.
Halûk Sunat, 1980 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden mezun olduktan sonra İstanbul Tıp Fakültesi'nde psikiyatri alanında uzmanlık eğitimi almış. Psikanalitik Kurama Giriş (İstanbul: Bağlam Yayınları, 2000) başlıklı kitabın hazırlanmasına katkıda bulunmuş. Yazarın Birey Sorunsalı-Psikanaliz ve Eleştirel Bir Bakışla Marksizm (İstanbul: Papirüs Yayınları, 1999) başlıklı yapıtı 2000 yılı Emin T. Elçin Bilim Ödülü'nü kazanmış.
Halûk Sunat'ın kitabı, "Önsöz", "Gece Hayatı(m) ve Roman: Ölmeye Yatmak", "Göç Temizliği / Anımsamalar ve Adalet Ağaoğlu'nun Mutfağı", "Mutfaktan Sofraya: Dar Zamanlar", "Bir İntiharın Hakikati, Hayali ve Yaratı (Dar Zamanlar)'da İntihar" ve "Roman / Yaratı" başlıklı beş ana bölüm ve "Soranına Notlar" kısmından oluşuyor. Ana bölüm başlıklarından da anlaşılacağı gibi, inceleme, temelde, Ağaoğlu'nun düşlerini kaleme aldığı "rüya anlatısı" Gece Hayatım, anı-romanı Göç Temizliği ile Ölmeye Yatmak, Bir Düğün Gecesi ve Hayır'dan oluşan "Dar Zamanlar" üçlemesine odaklanıyor. Sunat, yazarın ilk iki yapıtının ışığında, düş / yaşantı / yaratı arasındaki bağıntılara dikkat çekerek Ağaoğlu'nun üçlemedeki yazınsal pratiklerini çözümlemeyi deniyor.
Ağaoğlu'nun okura yalnız romanları aracılığıyla değil, kurmaca dışı yapıtlarıyla da kendi evrenini açıyor olması Sunat'ın bu incelemeyi yapmasını olanaklı kılan temel etken. Sunat, tezini, yapıtın birinci bölümünde yer alan "rüya(nın görünen içeriği), nasıl, derinlikli ve temel -ruhsal / öznel- ihtiyaçlarla verili / nesnel koşulların çatışmasından doğan diyalektik bir bireşim ise; sanatsal yaratı da, aynı çatışmanın, sanatçının imgeleminde (hayal dünyasında), estetik / diyalektik bir bireşim kurulmak suretiyle aşılması[dır]" (20) cümlesiyle özetliyor. Ağaoğlu'nun sanatsal yaratıcılığının kendi rüyalarından ve fantezilerinden beslendiğini belirttiğine dikkat çeken Sunat, Gece Hayatım ve Ölmeye Yatmak bağlamlarında "rüya / bilinçdışı süreçlerle sanatsal yaratma arasındaki ilinti (örtüşme) ve ayrımları (ayrışmaları)" (20) irdeliyor.
İncelemenin birinci bölümünde Ağaoğlu'nun düş dünyasının Aysel karakterinin temel bileşenlerinin kurulmasında oynadığı rolü netleştiren Sunat, bir sonraki aşamada yazarın düş dünyasından gerçeklik / anı dünyasına uzanmakta. Tıpkı düş dünyası gibi anımsanan gerçeklik de yaratıcıya kaynaklık etmektedir. Ağaoğlu'nun anılarının ve iç dünyasının yaratıdaki izlerini süren incelemeci, Ölmeye Yatmak'taki Aysel'de yazarın çocukluk dönemine ilişkin anımsayışlarının ve ilk nesne ilişkilerinin izdüşümlerini saptıyor. Sunat'a göre Ağaoğlu, nesnel dünya ile kendi iç dünyası arasındaki çatışmaları sanatsal yaratı aracılığıyla imgelem düzeyinde aşma çabasındadır.
Hayal, Hakikat, Yaratı'nın ana gövdesini oluşturan "Mutfaktan Sofraya: Dar Zamanlar" başlıklı üçüncü bölümde Sunat, Ağaoğlu'nun üçlemesini ilk iki bölümde ileri sürdüğü tez ve görüşler çerçevesinde yorumlamayı deniyor. Yazarın iç dünyasındaki çatışma ve arzuların üçlemeye nasıl yansıdığını ve böylelikle sanatsal üretimin nasıl "çatışma ve arayışların yer aldığı bilinçdışı dünyamıza [...] bilince çıkma / aşkınlık yönünde [...] imgelemsel bir kapı[yı] aral[adığını]" (89) irdeliyor. Ölmeye Yatmak'ın Aysel'inin çocukluk ve genç kızlık yaşamı Ağaoğlu'nun Göç Temizliği'nde dile getirdiği kendi çocukluk ve genç kızlık dönemlerinden izler taşımaktadır. Bu bağlamda roman, bir çocuğun aile bireyleri tarafından koşulsuz sevgiyle kuşatılmayışın, dayatılan bir kimliği yaşamaya mahkûm olup kendiliğini kuramayışın Ağaoğlu'nun benliğinde açtığı yaraların sağaltılması işlevini yerine getirmektedir. Sunat, Bir Düğün Gecesi'nde Aysel'in anlatının odağına yerleştirilmediğini, ancak romanın "ölmelerden kalkan" Aysel'in romanı olmayı sürdürdüğünü belirtiyor (144). Roman, "aydın olma" çabasındaki Aysel'in kendi olamayışının ve kendi yaşayamadıklarını kızkardeşi Tezel'de yaşatma çabasının ifadesidir. Sunat'a göre üçlemenin ilk iki kitabında bastırılmışlık, kuşatılmışlık nedeniyle ve hayata tutunabilme uğruna bireysel özgürlüğünü / kendiliğini kuramayan Aysel ve yaratıcısı, Hayır'da yeni bir bilinç düzeyine erişirler: "[S]iyasi değişmeler (baskılar) ve teknolojik ilerlemelerin varoluşsal temel değerleri ihlal ettiği koşullarda hayat içre mücadeleleri benimsemenin zavallı bir boyun eğişten ibaret; düşünsel faaliyeti derin, varoluş bilinci yüksek olana yaraşanınsa, yinelenemez ve o anlamda sonsuz özgürlüğü vaat eden edim olduğu tezini işledi: H a y ı r!... (=intihar)" (178).
İncelemenin dördüncü bölümünü üçlemedeki intihar izleği üzerine odaklayan Sunat, Ağaoğlu'nun intiharı aynılaşmaya karşı özgürlüğün ifadesi olan bir başkaldırı edimi olarak ele aldığını belirtmekte. Yaşamı boyunca kendini verili nesnel koşullar uyarınca bir topluluğa katmaya çalışmış olan Aysel'in "birincil iç ihtiyaçları" aracılığıyla (204) benzersiz kendiliğini kurmasının yolunun "onlar gibi olmaya / yaşamaya hayır" demekten geçtiğini savunan bir Adalet Ağaoğlu vardır artık okurun karşısında.
Halûk Sunat, yapıtının "Roman / Yaratı" başlıklı son bölümünde sanatçıyı toplumun diğer bireylerinden farklı bir konuma yerleştiriyor. Ona göre sanatçı, "kendi iç çatışmalarını [...] okuma maharetinde olan" ve bu malzemeden imgeleminde "yeni bir kendi olma bireşimi / metni kur[mak]" (216) yoluyla çatışmalarının üstesinden gelmeyi deneyen bir bireydir.
Hayal, Hakikat, Yaratı, Sunat'ın bilgi birikimini ve emeğini yansıtan, birçok bakımdan okuru düşünmeye sevkeden bir çalışma. Ancak kitap okurdan bunu aşan bir emek de bekliyor. Sunat incelemeyi kaleme alırken zaman zaman yazarla diyaloğa girdiği, anlatımı ünlemler ve seslenişlerle hareketlendirdiği kişisel bir üslûbu benimsemiş. Yer yer bir sayfayı aşan cümleler, bazen sayfalarca süren dipnotlar, cümle arası "deyişler" ve incelemeyi genel olarak kuşatan çetrefil anlatım, metne odaklanmada okur için önemli güçlükler yaratıyor. Aktardığımız bölüm başlıkları ve yaptığımız alıntılara da kısmen yansıdığı gibi, metinde noktalı virgül, çift tırnak, parantez, çizgi ve bölme işaretlerinin ekonomik olmayan kullanımı, kitabı birçok noktada okunmaz hâle getiriyor. Yazarın anlatım ve organizasyon konularında yalınlıktan uzaklaşması, söylemek istediklerinin okura ulaşmasını engelliyor.
Yoğun bir emeğin ürünü olan incelemesinde Sunat, edebiyat okuruna Ağaoğlu'nun roman dünyasının kapılarını aralamakla kalmıyor, benimsediği kuramsal çerçeveyle yazarın bilinçli yazma ediminin bilinçdışı süreçlerle olan ilişkisini de gözler önüne seriyor. Yazar, anlatımda yalınlıktan uzaklaşmasa söylemek istedikleri belki de daha geniş bir okur kitlesine ulaşabilecekti.
Beyhan Uygun-Aytemiz
|