Tanpınar İçin Yüz Yazı: "Bir Gül Bu Karanlıklarda"
Şehnaz Şişmanoğlu 
Sayı 9: Bahar 2002
1970’li yıllardan bu yana edebiyatımızda çok sık sözü edilen, bir anlamda “yeniden keşfedilen” Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962), anılarında edebiyat çevrelerince “sükût suikastı”na uğramış olmaktan yakınmıştı. Abdullah Uçman ve Handan İnci’nin yayına hazırladıkları “Bir Gül Bu Karanlıklarda”: Tanpınar Üzerine Yazılar (Kitabevi, 2002) adlı kitapta Tanpınar’ın şu sözleri alıntılanıyor: “Varsın sussunlar, varsın okumasınlar, varsın beğenmesinler, hayatlarına getirdiğim şeyin farkında olmadan, sathından beni tanısınlar, Bursa şiirimle iktifa etsinler, gazeteler bana boykot yapsın!” (xiii).

Adını Tanpınar’ın bir dizesinden alan “Bir Gül Bu Karanlıklarda”, Abdullah Uçman ile Handan İnci’nin Tanpınar’ın doğumunun 100. yılı dolayısıyla yayına hazırladıkları, toplam 75 yazarın yüz yazısını içeren çok kapsamlı bir seçki. Uçman ve İnci, sunuş yazılarında kitabı hazırlamaktaki amaçlarının “Tanpınar üzerine yazılmış yazıları bir araya getirmek ve böylece yaşadığı yıllarda hakettiği ilgiyi göremeyen, ancak belirli bir tarihten itibaren günümüze kadar gittikçe artan bir ilgiyle okunan yazar hakkındaki farklı değerlendirmeleri ortaya koymak” (xv) olduğunu belirtiyorlar. Elbette, Tanpınar hakkında bugüne kadar yazılanlar yüz yazıyla sınırlı değil. Uçman ve İnci’nin belirttiğine göre, “yetmiş yıl içinde Tanpınar ve eserleri hakkında aşağı yukarı üç ayrı nesle mensup 250 dolayında yazar tarafından 450’den fazla yazı yazılmış, farklı değerlendirmeler ve değişik yorumlar yapılmıştır” (xv).

Seçkide yer alan yazılar okura, Tanpınar gibi şiir, öykü, roman, deneme, inceleme, edebiyat tarihi ve mektup türünde yapıt vermiş olan bir aydının çok yönlü yazar kimliği hakkında geniş bilgi sunuyor. Kitapta Tanpınar üzerine kaleme alınmış biyografi ya da anı niteliğini taşıyan yazıların yanı sıra yazarın düşünce ve kurmaca dünyasını irdeleyen eleştirel yazılar da dikkati çekiyor. Ömer Faruk Akün’ün 1962 yılında yayımlanan araştırması, Tanpınar hakkındaki ilk ve en kapsamlı biyografi ve bibliyografya çalışması olduğundan seçkide ilk sırada yer alıyor. Tanpınar’ın hem öğrencisi, hem de meslektaşı olan ve yazarın birçok yapıtını yayıma hazırlayan Mehmet Kaplan’ın “Hamdi Bey’i Nasıl Tanıdım” başlıklı yazısı, Nuri İyem ve Turan Alptekin’in Tanpınar’ı bize “Hamdi Hoca” olarak anlatan yazıları, M. Orhan Okay’ın kapsamlı monografi denemesi, Tanpınar’ın yaşamının az bilinen yönlerini gözler önüne seriyor. Ahmet Hamdi’nin şair kimliğini öne çıkaran yazısında Mehmet Kaplan, “Tanpınar’ın şiirleri içtimaî değil ferdîdir ve... metafizik bir karakter taşır” diyor ve şiirlerinde ele aldığı başlıca konuların “[k]âinat, hayat, ölüm, aşk ve sanat” (77) olduğunu söylüyor. Mahur Beste üzerine kaleme alınmış yazılarda ise çoğunlukla romanın “bitmemişliği” ya da “yarım kalmışlığı” üzerinde duruluyor. Mahur Beste’ye ilişkin en dikkat çekici yazı Ekrem Işın’a ait. Işın, romandaki karakterlerin Osmanlı ilmiye sınıfının farklı zihniyet tarzlarını temsil ettiğini öne sürüyor (595). Seçkide en çok üzerinde durulan Tanpınar romanlarından biri de Huzur. Berna Moran’ın Huzur’u “bir huzursuzluğun romanı” olarak nitelendirdiği yazısı ile Fethi Naci ve Sevim Kantarcıoğlu’nun yazıları bu romanı Doğu-Batı sorunsalı bağlamında irdeliyor.

Kitaptaki birçok yazı ise Tanpınar’ın yapıtlarının farklı perspektiflerden okunabileceğine ilişkin ipuçları vermekte. Abdullah Uçman ve Handan İnci, sunuş niteliğindeki yazılarında, özellikle 1970’li yıllarda Tanpınar’ın yeniden okunması ve Türk aydınının gündemine gelmesi konusunda Hilmi Yavuz ile Selâhattin Hilâv arasında geçen tartışmanın önemine değiniyorlar. Hilâv, “Tanpınar Üzerine Notlar” adlı yazısında, “[ü]retim, emek ve ekonomik şartlar[ın] Tanpınar’ın gözünde manevî dünyanın yaratıcı ve aşıcı bir şekilde yenilenmesinin, senteze ulaşmasının temelinde bulunan gerçekler” (202) olduğunu düşünürken, Hilmi Yavuz, Tanpınar’ın bu kavramları “Marksist ekonomipolitiğin kuramsal kavramları olarak kullanm[adığını]” öne sürüyor (220).

Tanpınar’ın yapıtının birçok farklı açıdan okunabileceği, Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanına ilişkin yazılarda da görülebiliyor. Berna Moran ve Gürsel Aytaç’ın yazıları, romanı, iki uygarlık arasında kalmış olan toplumun yanlış tutum ve davranışlarına getirilen bir eleştiri olarak değerlendirirken, Süha Oğuzertem, makalesinde, Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün bu tipik algılanış şeklini eleştirerek romana yönelik yorumlarda sık sık öne sürülen “toplumsal eleştiri”, “tarihsel yorum”, “hiciv” ve “protesto” terimleri yerine (472) simgeleme ve eşdeşleme olarak özetlenebilecek pratikler yoluyla Tanpınar romanlarında iletilen örtük anlamlara daha duyarlı okumalar yapılabileceğini söylüyor (474).

Ahmet Oktay, Orhan Pamuk ve Hasan Bülent Kahraman’ın “Bir Gül Bu Karanlıklarda”da yer verilen yazıları ise üç ayrı Tanpınar okuması içeriyor. Ahmet Oktay, “Tanpınar: Bir Tereddüdün Adamı” başlıklı yazısında Tanpınar’ın yapıtının modernizm sorunsalı içinde biçimlendiğini ve yazarın entelektüel eğilimlerinin ve yönelişlerinin modernliğin dışında anlaşılamayacağını öne sürüyor (466). Orhan Pamuk’a göre ise “[m]odernizm, Tanpınar’ın eserinin ruhuna girebilmemiz için elverişli bir anahtar değil” (446). Çünkü Ahmet Hamdi Tanpınar, bir modernist romancı gibi “sanatın ve kahramanlarının içsel dünyasının karmaşıklığından söz etmiyor” (455); “biz” diyerek bir millete sesleniyor (456). Hasan Bülent Kahraman ise yazısında “Tanpınar’ı Türk muhafazakar modernleşmesinin estetik boyutunu oluşturma çabasındaki isim olarak temellendirmeye” çalışıyor (613).

Tanpınar, ona nereden bakarsak bakalım bize yüz çevirmeyecek bir yazar. “Bir Gül Bu Karanlıklarda”da derlenen yüz yazı, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bakılabilecek birçok “yüz”ünden büyük bir kısmını içeriyor. Toplam 709 sayfalık bu kapsamlı seçkinin sonundaki geniş bibliyografyanın alfabetik ve kronolojik olarak iki ayrı bölümde düzenlenmesi de araştırmacılar için büyük kullanım kolaylığı sağlıyor.

Tanpınar’ın 100. doğum yılı nedeniyle geçtiğimiz yıl Türkiye’de bir dizi etkinlik ve yayın yapıldı. Abdullah Uçman ve Handan İnci’nin yoğun emeğinin ürünü olan “Bir Gül Bu Karanlıklarda”, tüm bu etkinlik ve yayınları taçlandıran bir çalışma olarak Türk edebiyatı tarihinde hakettiği yeri alacak. Uçman ve İnci’ye bu kalıcı katkıları nedeniyle teşekkür borçluyuz.


 

Şehnaz Şişmanoğlu