Bilkent'te Yaşar Kemal Rüzgarı
Hülya Dündar-Sevil Tomur
Sayı 9: Bahar 2002
Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Merkezi, 16-18 Mayıs 2002 tarihlerinde Uluslararası Yaşar Kemal Sempozyumu’nu sundu. Yaşar Kemal’in de baştan sona katıldığı ve sık sık söz alarak renklendirdiği etkinlik, geniş kapsamı ve nitelikli bildirileriyle belleklerden kolay kolay silinmeyecek bir edebiyat şöleni oldu. Bilkent Üniversitesi’nin Mithat Çoruh konferans salonunda yapılan sempozyumda, ABD, Fransa, İngiltere ve Türkiye’den katılan uzmanlar Yaşar Kemal’in yaşamı ve sanatı üzerine yirmi bildiri sundular. Etkinlik çerçevesinde Yaşar Kemal’in yapıtlarından okumalara ve dramatik canlandırmalara da yer verildi. Etkinlikte Yaşar Kemal, hayatında ilk kez, dinleyicilere bir yapıtından bir bölüm okudu. 17 Mayıs akşamı, Bilkent Üniversitesi konser salonunda Yaşar Kemal onuruna türküler, şarkılar ve aryaların seslendirildiği bir konser düzenlendi. 18 Mayıs sabahı ise Bilkent Senfoni Orkestrası’nın konseriyle başlayan programda Yaşar Kemal’e fahrî doktora verildi. Yaşar Kemal kabul konuşmasında Anadolu’nun çok kültürlü yapısına dikkat çekerek bunu büyük bir zenginlik olarak değerlendirdi. Çok sayıda TV programı, gazete ve dergide yer alan haber ve yorumlarla sempozyum Türkiye’de geniş yankılar yaptı. 

Sempozyum 16 Mayıs sabahı, Rektör Prof. Dr. Ali Doğramacı yurt dışında bulunduğundan, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ümit Berkman’ın açış konuşmasıyla başladı. Berkman konuşmasında, Yaşar Kemal ile Bilkent Üniversitesi arasındaki benzerliklere dikkat çekerek her ikisinin de alanlarının en iyileri olduklarını söyledi; üretkenlikleri ve yayınlarıyla dünyada söz sahibi olduklarını vurguladı. Ardından söz alan Türk Edebiyatı Bölümü ve Merkezi’nin Başkanı Prof. Talât Halman, Yaşar Kemal’i “Türkiye’nin Homeros’u” ve “karizmatik dev” olarak nitelendirdi. Yazarın yapıtlarının aslında Nobel’in de ötesinde olduğunu söyleyen Halman, Bilkent Üniversitesi’nin yazara verdiği fahrî doktor unvanının Bilkent tarafından bir edebi-yatçıya ilk kez verildiğini ve Uluslararası Yaşar Kemal Sempozyumu’nun yaşayan bir yazar için Türkiye’de yapılmış en kapsamlı sempozyum olduğunu vurguladı. Yazarın iki yıl önce kaybettiğimiz eşi Thilda Kemal’i de Yaşar Kemal’in yapıtlarından İngilizceye yaptığı başarılı çeviriler nedeniyle anan Halman, konuklardan Tilda Kemal’i ayakta alkışlamalarını isteyince salonda duygulu anlar yaşandı. Prof. Halman, sözlerini Yaşar Kemal için yazdığı şu dizelerle noktaladı: “Can adamdır, merttir, dosttur, görkemli yazardır Yaşar. / On yıllardır sanatının gücü yurtdışına taşar, / Eserleriyle tüm dünya romancılarını aşar, / Edebiyat yaşadıkça şöhreti yaşar da yaşar. / Nobel’i nasıl vermezler? Her akıllı insan şaşar. / Yaşa, Yaşar. / Bilkent’ten sana doktora, artık Nobel’i de başar”. Daha sonra söz alan Yaşar Kemal, yapıtlarının Batı dillerindeki çevirilerine değinerek çevirmenleri (Nâzım Hikmet’in eşi) Münevver Andaç ile Thilda Kemal’e teşekkür etti. Yaşar Kemal konuşmasında Bilkent Üniversitesi’nin bilimsel düzeyinin çok yüksek olduğunu vurgulayarak başta Talât Halman olmak üzere kendisine fahrî doktora vermeye karar veren Bilkent Üniversitesi’ne teşekkür etti. Yaşar Kemal, konuşmasında “dünyada olanlarla ilgileniyorum ama benim ülkem her şeyden önemli” dedi.


 
Açış konuşmalarından sonra, Türk Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Süha Oğuzertem, “Geçmişten Geleceğe Yaşar Kemal” başlıklı açılış bildirisini sundu. Yaşar Kemal’in yaratıcı kimliğini vurgulayan Oğuzertem, yazarın 1943-2002 yılları arasında yayımladığı 47 yapıttan ve bu yapıtlar hakkında yazan eleştirmenlerin çalışmalarından bahsetti. Yazarın Hüyükteki Nar Ağacı, Kuşlar da Gitti ve Yılanı Öldürseler romanlarındaki bazı kurgu öğelerine, izleklere ve motiflere değinen Oğuzertem, Yaşar Kemal hakkındaki yazılarda yazarın gelenekten yararlanması üzerinde çok fazla durulurken çağdaş bir yazar olduğunun unutulduğunu, yapıtlarının şiirsel dili ön plana çıkarılırken kurgularının ihmal edildiğini, olay örgüsüne önem verilirken karakterlerin psikolojilerinin göz ardı edildiğini belirtti. Halikarnas Balıkçısı, Sait Faik ve Yaşar Kemal’in insan-doğa ilişkisi konusundaki duyarlılıkları açısından Türk edebiyatının Batı taklitçisi değil, dünyada öncü olduğunu belirten Oğuzertem, Yaşar Kemal’in romancılığının, yoksulların, doğanın ve çocukların davalarıyla “nişanlı bir edebiyat” olduğunu vurguladı. Düşlerin, hayallerin, mitlerin ve efsanelerin Yaşar Kemal’den büyük dostu olmadığını belirten Oğuzertem, Yaşar Kemal’in “uydurmadığını” ama yarattığını söyledi. Son olarak, Yaşar Kemal’in bir dil ustası olduğunu, köyü anlatmasına rağmen bir köy edebiyatçısı olmadığını, işkence görmesine rağmen kimseden nefret etmediğini ve bir insan aracılığıyla tüm insanlığı anlatabildiğini belirtti.

Sempozyumun birinci gününün öğleden sonraki ilk oturumuna Prof. Dr. Necla Aytür başkanlık etti. Oturumun ilk bildirisi Enis Batur’un “Ağrı Dağı Efsanesi’nde ‘Mutlak Aşk’ İzleği” idi. Mazereti nedeniyle sempozyuma katılamayan Batur’un bildirisi bölümümüzün öğrencilerinden Murat Cankara tarafından okundu. Bildiride 1970’te yayımlanan Ağrı Dağı Efsanesi romanının bir özeti verildikten sonra romanın üç ana kahramanı olan Gülbahar, Memo ve Ahmet arasındaki çetrefil aşk ilişkileri “üçgen yazgı denklemi” içinde ele alınıyordu. Romanda işlendiği biçimiyle, aşk felsefesinin Doğu ve Batı kültürlerinde bir gelenek oluşturan “ya/ya da” bakış açısıyla koşutluğuna dikkat çekildi; “mutlak aşk” motifinin mutlak bir versiyonunu Yaşar Kemal’in nasıl “bir tutam saç”ta ele aldığı üzerinde duruldu. Bildiride Ağrı Dağı Efsanesi’nin “gelenek deposuyla modernist yazıyı aynı yetkinlik içinde birbirlerinde eritebileceğini kanıtlayan bir başyapıt olduğu” belirtildi.

Oturumda ikinci olarak, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlhan Başgöz, “Ağıt, Destan ve Yaşar Kemal” başlıklı bildirisini sundu. Başgöz, bildirisinde, Yaşar Kemal’in romanlarında ağıtlardan ve efsanelerden nasıl yararlandığını ve geleneği nasıl dönüştürdüğünü ele aldı. Ağıt ile destan arasındaki ilişki üzerinde duran Başgöz, “destanların ağıtlardan doğduğu” yönünde uluslararası alanda bazı araştırmacılarca savunulan görüşün Yaşar Kemal tarafından “Çukurova ağıtlarının acısını çeke çeke” keşfedildiğini belirtti. Başgöz, efsane ve mitin insan topluluklarında etkin bir güç olarak varlığını hâlâ sürdürdüğünü, 5 Mayıs’ta Van’da yapılan Hıdrellez kutlamalarının fotoğrafları eşliğinde anlattı. Yaşar Kemal’in romanlarında kahramanların abartılı ve destansı bir şekilde betimlendiğine işaret eden Başgöz, İnce Memed’in bunalım dönemlerindeki toplumlarda ilkel protesto aracı olarak konumlandırılan “sosyal eşkıya” tipi çerçevesinde değerlendirildiğini ifade etti. 

Oturumun sonraki konuşmacısı Çimen Günay’dı. Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü doktora öğrencilerinden Günay, “Ağrı Dağı Efsanesi’nde Arketipsel Benlik” başlıklı bildirisinde Ağrı Dağı Efsanesi’ni Carl G. Jung’un kuramı çerçevesinde ele alarak Yaşar Kemal’in romanlarında toplumsal çalkantılarla düşsel olayların etkileşim içinde olduğunu ve bunun Jung’un “ortak bilinçdışı” kavramını anımsattığını belirtti. Jung’un düşler ile mitler arasında kurduğu bağı Yaşar Kemal’in de hayaller ve efsaneler arasında kurduğunu dile getiren Günay, Jung’un “bütünsel benlik tasarısı” açısından romandaki karakterlerin bireyleşme süreçlerini inceledi.

Oturumun sonunda Mimar Sinan Üniversitesi’nden Dr. Muharrem Kaya, “Binboğalar Efsanesi Romanının Mitolojik Bir Okuma Denemesi” başlıklı bildirisini sundu. Kaya, konuşmasında, Binboğalar Efsanesi’ndeki mitolojik öğeleri yorumladı; bunların romandaki olay örgüsünün kurgusunda ve şahısların iç dünyasını açımlamada etkili olduğu üzerinde durdu. “Romandaki felaket, yaban toplum mantığına sahip göçerlerin, tarihi, zamandizinsel algılayamamaları, hâlâ mit mantığıyla yaşamalarıdır” diyen Kaya, Berna Moran’ın “yozlaşma mitosu” olarak nitelendirdiği bu durumun aslında bir “mit kırılması” olduğunu ifade etti.

Sempozyumun ikinci oturumu, Ankara Üniversitesi DTCF Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mustafa Canpolat başkanlığında yürütüldü. Oturumun ilk konuşmacısı Konur Ertop, “Okuduğumuz ve Okumadığımız Yaşar Kemal” başlıklı bildirisinde İnce Memed’in bugüne kadar tam olarak incelenmediğini ve anlaşılmadığını belirttikten sonra romanın hangi zor koşullarda yazıldığına ve yayımlanma öyküsüne değindi. Ardından, bu dört ciltlik romanı izlekleri, anlatım ve biçim özellikleri açılarından karşılaştırarak değerlendirdi. Romandaki “mecbur insan” motifinin öyküsünü anlatan Ertop, Yaşar Kemal’in bu romanı yazarken yararlandığı kaynaklar arasında yer alan tasavvufun, Naimâ Tarihi’nin ve Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nin önemini vurguladı.

Daha sonra söz alan şair, deneme yazarı ve eleştirmen Dr. Mustafa Şerif Onaran, “Akçasaz’ın İyi İnsanları” başlıklı bildirisinde Yaşar Kemal’in Akçasaz’ın Ağaları dizisindeki romanları iki aşiret arasındaki kan davası bağlamında değerlendirdi ve yazarın, derebeylik düzeninden kapitalist düzene geçerken toplumsal çalkantıdaki değişimin doğaya, insanlara nasıl yansıdığını ele aldığını belirtti. Romanın, okurları toplumsal değişimin insanlar üzerindeki etkileri üzerinde düşünmeye çağırdığını söyledi. Onaran, Yaşar Kemal’in ayrıntılarda derinleşme ustalığının üstün gözlem gücüne ve betimlediği atmosferi çok iyi tanımasına dayandığını vurguladı.

Oturumun üçüncü bildirisi Türk Edebiyatı Bölümü doktora öğrencilerinden Cahit Akın tarafından sunuldu. Akın, “Eşkıyalık Olgusu ve Yaşar Kemal’in İnce Memed’i” başlıklı bildirisinde Eric Hobsbawm’ın toplumsal eşkıya tiplemesi ile Karen Barkey’nin eşkıyalar ve devlet üzerine görüşlerinden hareketle İnce Memed romanındaki eşkıyalık olgusuyla “soylu” ve “soylu olmayan” eşkıya tiplerini inceledi.

Oturumda son olarak bölümümüzün yüksek lisans öğrencilerinden Günil Özlem Ayaydın, “Yaşar Kemal’in İstanbul Coğrafyası: Deniz Küstü” başlıklı bildirisini Abidin Dino’nun Deniz Küstü romanı için çizdiği desenler eşliğinde sundu. Ayaydın, bir yabancılaşmanın, yozlaşmanın romanı olarak tanımladığı Deniz Küstü’deki Haliç imgesinden yola çıkarak İstanbul’un çürümüşlüğü üzerinde durdu. Çevreci eleştiri bağlamında romanda anlatı mekânı olarak yer verilen İstanbul’u değerlendiren Ayaydın, göç etmenin kimlik algısına etkileri, yaşam alanı algısında gözün işlevi, çevre kirliliği, ütopya ve karşı-ütopya olarak İstanbul coğrafyası konularını ele aldı. Ayaydın, bildirisini, Yaşar Kemal’e göre küsmenin bir kopuş değil, yaşama sevincinin bir parçası olduğu saptamasıyla bitirdi.


 
Etkinlik akşam “Yaşar Kemal’in Yapıtlarından Okumalar”la devam etti. Programda Yaşar Kemal ile ilgili anekdotların, anıların anlatıldığı konuşmalara ve Yaşar Kemal’in yapıtlarından okumalara yer verildi. İlk olarak Doğan Hızlan, “dünyanın Yaşar Kemal’i” dediği yazarın evrenselliği üzerinde duran bir konuşma yaptı. Ardından Bilkent Üniversitesi Sahne Sanatları Bölümü Başkanı Prof. Cüneyt Gökçer, Ağrı Dağı Efsanesi’nden, Ayten Gökçer ise İnce Memed’den bölümler okudular. Daha sonra besteci, yazar, yönetmen Zülfü Livaneli, yazarın yaşamından izler taşıyan Kimsecik romanındaki insanî boyut üzerinde durdu. Yaşar Kemal’in Çukurova’sının William Faulkner’ın ABD’nin güneyinde bir yöre olarak çizdiği Yoknapatawpha ile olan benzerliğinden bahsetti. Livaneli, Çukurova’nın Yaşar Kemal’in insanlarını hareket ettirdiği kendi mikrokozmosu olduğunu söyledi. 1986’da Yer Demir Gök Bakır filminin çekimleri için gittikleri Erzincan’da Yaşar Kemal evrenini bir ölçüde gerçeğe dönüştürdüklerini, çekimler sırasında Yaşar Kemal gerçeğinin o köyün gerçeğinin yerini aldığını bir anekdotla anlattı. Daha sonra söz alan gazeteci ve yazar Zeynep Oral, “büyücü” dediği Yaşar Kemal’in evrenselliğine ve insan sevgisine dair anılarını konuklarla paylaştı. Oral anılarında romancı Yaşar Kemal’den çok “insan” Yaşar Kemal üzerinde durdu. Oral’ın ardından DSP milletvekili Prof. Dr. Cengiz Güleç, çağdaş epope ile ilgili bir yazısından bölümler okudu. Yaşar Kemal’in romanlarında kendimizden izler bulmamızı ve roman kahramanlarıyla kurduğumuz özdeşleşme ilişkisini yazarın yapıtlarında yakaladığı kolektif bilinçdışına bağladı. Daha sonra sahneye çıkan Devlet Tiyatrosu sanatçılarından Hidayet Daş, yazarın “Turnalar” öyküsünün etkili bir dramatizasyonunu sundu. Ardından, Rüştü Asyalı, “çağdaş Homeros” olarak nitelendirdiği Yaşar Kemal’in bazı röportajlarının yer aldığı Bu Diyar Baştan Başa’dan bölümler okudu. Gece, Olcay Poyraz’ın Yaşar Kemal’in “Sinek” adlı öyküsünden uyarlanan bir oyun ile sona erdi. Poyraz’ın “sempatik”, Yaşar Kemal’in ise “erotik” bulduğu bu öykü, altı aylık bir çalışma sonucunda oyunlaştırılmış, daha önce iki kez Fransa’da, bir kez de Üsküp’te sahnelenmiş.

Sempozyumun ikinci gününde ilk oturumun başkanlığını Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tuğrul İnal yaptı. Oturumun ilk bildirisini CNRS (Fransız Ulusal Araştırmalar Merkezi) direktörü Prof. Dr. Altan Gökalp sundu. Gökalp, “Les notions de  personnage, de personalité et la dimension psychologique dans les romans de Yashar Kemal” (Yaşar Kemal’in Romanlarında Kişi, Kişilik Kavramları ve Psikolojik Boyut) başlıklı bildirisinde Yaşar Kemal’i devrini yansıtan bir yazar olması açısından Stendhal’e, yerelliği açısından da Thomas Hardy’ye benzetti. Ağıtın geçmişe dönük, destanın ise geleceğe yönelik olduğunu söyleyen Gökalp, “epope tarih” üzerinde durdu. Epopede kahramanların birer arketip, romanda ise özne olduklarını ifade ederek Yaşar Kemal’in üzerinde durduğu “mecbur insan” figüründen ve romanlarındaki korku temasından bahsetti.

İkinci konuşmacı Jean-Pierre Deleage, Yaşar Kemal hakkında bir kitap yayımladığını ve şu anda ressam Abidin Dino üzerine bir kitap hazırlamakta olduğunu belirterek “Les plaisirs et l’amitié: les quatre dons de Yashar Kemal” (Mutluluk ve Dostluk: Yaşar Kemal’in Bize Bağışladığı Dört Şey) başlıklı sunuşunu yaptı. Yaşar Kemal’in uzun anlatılar yazmasını okurları için bir bağış olarak değerlendiren Deleage, bunun bir dostluk göstergesi olduğunu belirtti. Deleage ayrıca, yazarın çeşitli romanlarından örneklerle edebî konukseverlik, duyu bağışı, estetik dünyaya sokma bağışı ve dostluk anlayışı üzerinde durdu. 

Deleage’ın ardından söz alan Doğuş Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. A. Clare Brandabur, “The Archetypal Hero in Yashar Kemal’s Çukurova Trilogy” (Yaşar Kemal’in Çukurova Üçlemesinde Arketipsel Kahraman) başlıklı bildirisinde Yaşar Kemal’in yapıtlarında yarattığı doğaüstü güçlerden, mekânın törensel bir şekilde algılanışından ve karakterlerin anlattığı fantastik hikâyelerden bahsetti. Romanda geçen ağıtlardan örnekler veren Brandabur, yazarın anlatılarının Joseph Campbell’ın incelemelerindeki izleklerle benzerlikleri üzerinde durdu.

Bilkent Üniversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bülent Bozkurt’un başkanlığını yaptığı dördüncü oturumda ilk sıra Nedim Gürsel’e ayrılmıştı. Oturuma rahatsızlığı nedeniyle katılamayan Gürsel’in daha önce Türkçe çevirisi “Deniz Küstü” başlığıyla Yaşar Kemal: Bir Geçiş Dönemi Romancısı adlı kitapta yayımlanan makalesinin Fransızcası, Bilkent Üniversitesi Uygulamalı Yabancı Diller Yüksek Okulu Öğretim Üyesi Vincent Orenga tarafından okundu. Gürsel’in bildirisinde “Deniz mi küstü yoksa Yaşar Kemal mi?” sorusundan yola çıkılarak modern karşıtı öğeler içerdiğini söylediği Deniz Küstü romanı değerlendirildi ve İstanbul’un yozlaşması hakkında örneklere yer verildi. Bildiride romanın kötü kişisi Zeynel’in kişiliğine koşut olarak İstanbul’un da kötüleştiğine değinildi.

Oturumda ikinci olarak, Bilkent ve Hacettepe üniversitelerinin İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümlerinde başkanlık yapmış olan ve Jack London Derneği’nin ilk başkanı olan Prof. Dr. Sam S. Baskett, “Confronting ‘Otherness’: Yashar Kemal’s Fiction in Perspective” (‘Öteki’ ile Yüzleşme: Yorumlarla Yaşar Kemal Kurmacası) başlıklı bildirisiyle yer aldı. Baskett, Yaşar Kemal’in yapıtlarındaki yer ve zaman kurgusunun sadece bir fon değil, aynı zamanda anlatının bir parçası olduğunu belirtti. Yazarın yalnızca biçim kaygısından yola çıkmadığını söyleyen Baskett, okur bilincini geliştirmeye de son derece önem verdiğini vurgulayarak İnce Memed romanının sonunda yanan mitik ateşin okur bilincini temsil ettiğini dile getirdi. Baskett, konuşmasında, Yaşar Kemal’in yapıtlarındaki doğa, “öteki” ve eşkıyalık konularını da ele aldı; bir hikâye anlatıcısı olarak, evrendeki insan sınırlılığını kabul eden Yaşar Kemal’in romanlarında adalete verdiği önemi vurguladı.

Daha sonra söz alan Prof. Dr. Belma Ötüş-Baskett, “The Changing Geography of Yashar Kemal’s Novels” (Yaşar Kemal Romanlarının Değişen Coğrafyası) başlıklı konuşmasında Yaşar Kemal’in yapıtlarının Çukurova, İstanbul ve deniz gibi değişen coğrafyalarından bahsetti. Yazarın bu romanlarda, folklordan yararlanışını, yeni mitler yaratışını, sömürenlere karşı kurduğu ceza mekanizmasını ele aldı. Ötüş-Baskett ayrıca, yazarın Çukurova romanlarında demircilik zanaatını yozlaşmaya karşıt bir motif olarak kurmasından, göç sorunundan, deniz sevgisinden, el sanatlarına yer verişinden ve çocuklar aracılığıyla yansıttığı yaşama sevincinden söz etti. Yaşar Kemal’in Kimsecik romanını psikolojik boyutu, Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana’yı sanayileşme sorunları ve İnce Memed’i de eşkiyalık olgusu bağlamlarında tartıştı.

Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü öğretim üyelerinden Hilmi Yavuz’un başkanlığını yaptığı beşinci oturumda, ilk olarak, Mersin Üniversitesi’nden Prof. Dr. Onur Bilge Kula ile Yrd. Doç. Dr. Cemal Sakallı’nın birlikte hazırladıkları “Bir Felsefe Sorunsalı Olarak Biçem ve Yaşar Kemal” başlıklı bildiri yer aldı. Kula’nın sunduğu bu bildiride yapılan felsefî çözümlemelerde Hegel’in ve Adorno’nun biçem konusundaki görüşleri temel alındı. Biçem, “özgün” ve “öznel” bir tasarım olarak değerlendirilerek Yaşar Kemal’in yapıtlarından örnekler verildi. Bildiride ayrıca Anadolu’daki başkaldırı geleneğine, sanatta yerel olanın önemine değinilerek Yaşar Kemal’in insan-doğa ilişkisini yansıtmadaki duyarlılığı ve gerçek ile mitin iç içe geçtiği anlatılarının anlamı üzerinde duruldu.

Daha sonra, programda yer almamakla birlikte, Yaşar Kemal’le ilgili kapsamlı bir inceleme yapmış olan ve sempozyumu izleyen İnönü Üniversitesi Türkçe Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ramazan Çiftlikçi söz aldı. Konuşmasında Yaşar Kemal ile Orhan Kemal’in yaşamlarından söz eden Çiftlikçi, iki yazarın dostluklarının nasıl geliştiğini anlattı.

Boğaziçi Üniversitesi Mütercim-Tercümanlık Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Saliha Paker ise, “Öteki’nin Dilindeki Yaşar Kemal” başlıklı bildirisinde edebiyatta çeviri sorunlarını ele alarak Yaşar Kemal’in yapıtlarının İngilizceye ve Fransızcaya yapılan çevirileri hakkında bilgi verdi. Çeviri yaparken dilin ötesinde kültürü ve biçemi aktarmanın gerekliliğine işaret eden Paker, çevirmeni, bir “arabulucu” (mediator) olarak nitelendirdi. “Üçüncü dünya edebiyatı” kategorisinin sorgulanması gerektiğini belirten Paker, Yaşar Kemal’in yapıtlarının yabancı dillere çevrilmesi söz konusu olduğunda birçok kültürel etmenin bir arada değerlendirilmesi gerektiğini dile getirdi.


 
Sempozyumun son oturumunun başkanlığını Başkent Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mustafa İsen yaptı. Oturumda ilk olarak Özdemir İnce, “Yaşar Kemal’in Bir Şair Olarak Portresi” başlıklı bildirisini sundu. İnce, Yaşar Kemal’in yüreğinin beyninde, beyninin ise beş duyusunda olduğunu ifade etti. Ayrıca yetim oluşu, çocukluğunda kekemelik sorunu yaşaması ve gözlerinden birinin görmemesinin aslında onun için birer ödül olduğunu ve onu yazarlığa sürüklediğini belirtti. Âşıklara ve diğer şairlere özenen, destanları ve türküleri dinleyerek büyüyen Yaşar Kemal’in daha sonra Batı edebiyatı ile ilişki kurduğunu, yazılı edebiyatı önemsemeye başladığını ve bugün Batı’nın unuttuğu sözlü edebiyatı hâlâ çok yoğun bir şekilde yaşayarak yazıyı söze dönüştürme mucizesini gerçekleştirdiğini vurguladı.

Türk Edebiyatı Bölümü yüksek lisans öğrencilerinden Nuri Aksu, oturumun ikinci konuşmacısıydı. Aksu, “Akçasaz’da Yitenlerin Ardından” başlıklı bildirisinde Demirciler Çarşısı Cinayeti’ndeki karakterleri çözümledi. Romanda karakterlerin iyiler ve kötüler olarak ikiye ayrıldığını, bunun da sözlü kültürün bir özelliği olduğunu vurgulayan Aksu, romandaki “oyun” izleğine yazarın diğer yapıtlarından da örnekler verdi. Demirciler Çarşısı Cinayeti’nde kan davasının, kuralları töre tarafından belirlenen bir oyun olarak algılandığına dikkat çeken Aksu, Çukurova ağıtlarındaki fiziksel betimlemelerle Yaşar Kemal’in romanlarındaki karakter betimlemelerinin koşutluğuna işaret etti.

Daha sonra “Hüyükteki Nar Ağacı’ndaki Gömü” başlıklı bildirisini sunan şair, romancı ve eleştirmen Güven Turan, Hüyükteki Nar Ağacı’nın Yaşar Kemal’in doğa-insan ilişkilerini en iyi veren yapıtı olduğuna dikkat çekti. Romandaki çeşitli motifler ile Gılgamış destanındakiler arasında ilişki kurarak bunların aynı mitin versiyonları olduğunu, sözgelimi yazarın toprak ana mitosunu yeniden yarattığını söyledi. Romanda Kırklar mitosu, cemaat mitosu ve bir erek için yolculuk mitosu gibi pek çok motifin yer aldığını belirten Turan, yazarın bu mitosları kendiliğinden oluşturduğunun altını çizdi.

Sempozyumun son konuşmasını deneme yazarı ve eleştirmen Adnan Binyazar yaptı. Binyazar, “Yaşar Kemal’in Romanlarında Kişisel Kinden Evrensel Barışa” başlıklı bildirisinde Yaşar Kemal’in, dili belli anlam kalıplarından çıkararak yaratıcılaştırmasına değindi. Yazarın epik türünün bir mirasçısı olmasına karşın onu çağdaşlaştırdığını vurgulayan Binyazar, onun Türkçeye yeni bir söylem kazandırdığını söyledi. Yaşar Kemal’i konularla sınırlandırmanın yanlış olduğunu, yazarın özellikle Demirciler Çarşısı Cinayeti ve Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana gibi              romanlarında konuların anlatımına getirdiği açılımlarla ilgilendiğini vurguladı. Binyazar konuşmasında yazarın insanı bireysel boyutuyla yeniden yarattığı, yazı eylemini çağımızın tragedyası üzerine kurduğu ve yarattığı karakterler arasında aşağılanmış kadınların görülemeyeceği üzerinde de durdu.

Sempozyumun tüm oturumlarını izleyen Yaşar Kemal, birçok oturumda söz alarak yorumlarını konuklarla ve konuşmacılarla paylaştı. Gençliğinde okulu bırakıp kütüphanede çalışmaya başladığını ve bu sayede çok sayıda tarih kitabı okuma fırsatı bulduğunu söyledi. Romancının her romanında dilini değiştirmesinin zorunlu olduğunu düşünen Yaşar Kemal, yapıtlarında hem dili hem de kültürü farklı şekillerde kurguladığını, böylelikle kendini yinelemediğini dile getirerek romanın bir süre sonra kendi kendini yarattığını ifade etti. Edebiyat yapıtlarında kadınların temsili konusuna da değinen yazar, “özgür olmayan bir dünyada kadın da özgür olamaz” diyerek yapıtlarındaki kadın karakterlerin özgür ve güçlü olduklarını vurguladı.

Sempozyum etkinlikleri aynı gün akşam saatlerinde Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nin konser salonunda “Yaşar Kemal İçin Konser” adlı program ile sürdü. Devlet Opera ve Balesi sanatçılarından Gökhan Akyüz, Elvira Fatihova, Gül Seçkin, Erdal Şen ile Hakan Tıraşoğlu, Fikri Özdemir’le Gökçiçek Cihan Tek’in piyanosu eşliğinde Gounod, Mozart, Rahmaninov, Rossini, Saygun, Selman Ada, Webber gibi sanatçılardan aryalar ve Âzerî, İtalyan, Meksika, Rus, Türk şarkılarıyla türkülerini seslendirdiler. Daha sonra Ufuk Karakoç’un sazı eşliğinde yorumladığı türküler, geceye ayrı bir coşku kattı. Programın sonunda sahneye çıkan Yaşar Kemal ile Zülfü Livaneli, Yaşar Kemal’in bir şiirinden bestelenmiş türküyü seslendirdiler.

18 Mayıs 2002 Cumartesi sabahı Yaşar Kemal’e fahrî doktor unvanı vermek amacıyla yapılan program yine MSSF konser salonundaydı. Törene Bilkent Üniversitesi’nin kurucusu Prof. Dr. İhsan Doğramacı, Kültür Bakanı İstemihan Talay, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, öğretim üyeleri, öğrenciler ve diğer konuklar katıldı. Programa katılamayan Başbakan Bülent Ecevit, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, Devlet Bakanı Nejat Arseven, Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu, Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk, eski Millî Savunma Bakanı İsmet Sezgin ile Çukurova Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mine Mengi birer kutlama mesajı gönderdiler. Programda ilk olarak Bilkent Senfoni Orkestrası, Şef Karl Anton Rickenbacher yönetiminde, H. Berlioz’ün “Benvenuto Cellini” uvertürünü ve L. van Beethoven’dan “Egmont” uvertürünü seslendirdi. Prof. Dr. Bülent Bozkurt’un yazarın biyografisini sunmasının ardından Rektör Vekili Prof. Dr. Abdullah Atalar, “Bilkent Üniversitesi Senatosu’nun önerisi ve Bilkent Mütevelli Heyeti’nin kararı ile” Yaşar Kemal’e fahrî doktora verdi. Bunun üzerine Yaşar Kemal, kabul konuşmasını yaptı. (Bu konuşmanın metnine sayfalarımızda yer veriyoruz.)

Sempozyuma basın da büyük ilgi gösterdi. Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet, Radikal, Sabah, Turkish Daily News ve Zaman gazetelerinin ve Ankara Magazine, E, Varlık ve Virgül dergilerinin de aralarında bulunduğu çok sayıda yayın organında sempozyumu duyuran ya da içeriğinden söz eden çeşitli yazılar yer aldı. Sempozyum bildirilerinin Yaşar Kemal’in de yorumlarını içerecek şekilde Adam Yayınları tarafından kitap olarak yayımlanacak olması sempozyumu izleyemeyenler açısından önemli bir şans. Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Merkezi’nin düzenlediği Uluslararası Yaşar Kemal Sempozyumu, gerek Yaşar Kemal’in yaşamını ve yapıtlarını değerlendiren nitelikli bildiriler, gerekse etkinlik çerçevesinde yer verilen okumalar, dramatik canlandırmalar ve konserlerle görkemli bir şölen olarak edebiyat tarihine geçti.


 

hdundar@bilkent.edu.trsevilc@bilkent.edu.tr