Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü, 2001 yılı bahar döneminde ilk yüksek lisans mezunlarını verdi. Çalışmalarını başarıyla tamamlayan yedi yüksek lisans öğrencisinin tez konuları, Divan edebiyatı ve modern edebiyat alanlarında yoğunlaşan bu incelemelerin özgünlüğüne dikkat çekiyor. Hiclâl Demir’in “Çağlarını Eleştiren Divan Şairleri: Hayretî-Usûlî-Hayâlî” ile Hülya Bulut’un “Yeniliklerle Dolu Yüzyıldan İki ‘Yeni’ İsim: Nedim-Levnî ve Eserlerindeki Sevgili Figürleri” başlıklı tezleri Osmanlı edebiyatının tartışmalı konularını ele alıyor. Diğer tezler ise 20. yüzyıldaki edebiyatımızın bazı önde gelen yazarlarının yapıtlarına ve edebî kimliklerine ışık tutuyor. Tezlerin yazarları ve konuları şunlar: Beyhan Uygun-Aytemiz, “Halide Edib-Adıvar ve Feminist Yazın”; Çimen Günay, “Toplumcu Gerçekçi Türk Edebiyatında Suat Derviş’in Yeri”; Ayşegül Nazik, “Tomris Uyar Öykücülüğünde Toplumsal Güncellik ve Biçimsel Arayışlar”; Hivren Demir, “Cemil Kavukçu Öykücülüğünde Kent, Taşra ve Modernlik”; Leyla Burcu Dündar, “Murathan Mungan’ın Çağdaş Masallarında Cinsiyetçi Geleneğin Eleştirisi”.
Hiclâl Demir’in “Çağlarını Eleştiren Divan Şairleri: Hayretî-Usûlî-Hayâlî” başlıklı tezinde Hayretî, Usûlî ve Hayâlî’nin, diğer Divan şairlerinde de görülen sosyal ve siyasî eleştirileri, Vardar Yenicesi’nde aldıkları ilk eğitim ve Kalenderîlik etkisiyle daha belirginleştirdikleri, gözlerini gerçek dünyaya çevirerek Divan şiirinin farklı bir yönünü gösterdikleri savunuluyor. Hiclâl Demir’e göre Anadolu’da Mevlânâ Celaleddîn Rûmî ile başlayıp Yunus Emre ile şekillenen heterodoks edebiyat daha çok tasavvuf ve halk edebiyatları içinde değerlendirilirken tezde incelenen üç Divan şairi aynı kültür ortamının tasavvufî özelliklerinden etkilenerek kendilerini Kalenderîliğe yakın hissediyor ve heterodoks İslamı benimsiyorlar. “Vardar Yenice’li Kalenderî Şairler” olarak bilinen bu üç şairi irdeleyen Demir, onların siyasal ve toplumsal eleştiri anlayışlarının edebiyattaki yansımalarını inceliyor (tez danışmanı: Dr. Victoria Holbrook). Hülya Bulut’un “Yeniliklerle Dolu Yüzyıldan İki ‘Yeni’ İsim: Nedim-Levnî ve Eserlerindeki Sevgili Figürleri” başlıklı tezi ise 18. yüzyıl Osmanlı sanat ve edebiyatına karşılaştırmalı bir yaklaşım sunuyor. Hülya Bulut, 18. yüzyıl siyasal yaşamındaki başarısızlıklar nedeniyle devletin Batı’ya yönelmesi sonucu karşılaşılan “yeni dünya”nın sanatta da yenileşmeye yol açmasından hareket ediyor. “Bu bağlamda, yüzyılın ilk yarısında eserlerini veren şair Nedim ve nakkaş Levnî kendi sanat dalları içinde yaşanan değişikliklerin en önemli temsilcileridir” diyen Bulut, bu dönemde mahrem hayatın dışa açılmaya başlamasının minyatür ve şiir sanatlarını büyük ölçüde etkilediğini vurguluyor. Bulut’a göre bu yeni düşünce ve yaşam tarzı Levnî’nin minyatürlerinde ve Nedim’in şiirlerinde ortak tema olan gerçekçilik ve bireyselliğin açığa çıkmasını sağlıyor. Tez, iki farklı sanat dalının ustalarını ortak izlekler çereçevesinde birleştirmeyi başarıyor (tez danışmanı: Dr. Victoria Holbrook). Beyhan Uygun-Aytemiz’in “Halide Edib-Adıvar ve Feminist Yazın” başlıklı incelemesinde ise Halide Edib-Adıvar’ın feminist yazınla ilişkisi, romanlarındaki kadın karakterlerin kurgulanışı ve kadın deneyimlerinin yansıtılma yöntemleri açısından inceleniyor. “Halide Edib, asıl kadın karakterlerini güçlü, etkin aydınlar olarak yüceltir ve bu yüceltmeyi sağlamak için onların ‘öteki’lerini edilgen, cahil ve hep kendinden veren kişiler olarak çizer” diyen Uygun-Aytemiz, yazarın Handan, Ateşten Gömlek ve Tatarcık romanlarını ele alıyor ve bu üç roman bağlamında Halide Edib-Adıvar’ın ataerkil söylemle kurduğu diyaloğu bir süreç içinde inceliyor. Uygun-Aytemiz tezinde “yüceltilen Handan, Ayşe ve Lâle’nin ‘kadınlık’larının içinin boşaltıldığı ve ‘kadınsılık’ın yerine ‘erkeksilik/erkek gibilik’ ile içlerinin doldurulmaya çalışıldığı” sonucuna ulaşıyor (tez danışmanı: Dr. Süha Oğuzertem). Çimen Günay, “Toplumcu Gerçekçi Türk Edebiyatında Suat Derviş’in Yeri” başlıklı tezinde Suat Derviş’in romanlarındaki epistemolojk ve ideolojik kırılmayı inceleyerek Marksist görüşlerin Derviş’in edebiyat anlayışında yarattığı dönüşümün izini sürüyor. Günay’a göre “Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarından Cumhuriyet coşkusunun sönmeye yüz tuttuğu bunalımlı yıllara kadar pek çok roman, öykü ve çeviriye imzasını atan Suat Derviş, Türk solunun feminizme bakışını tartışmak için önemli bir yazar”. Günay’ın çalışmasının ilgi odağını, Suat Derviş’in romanlarının toplumcu gerçekçilik ve Marksist estetik arasında hangi noktada konumlandırılabileceği ve yazarın Marksist ve feminist bakış açıları arasında yaşadığı çelişki oluşturuyor (tez danışmanı: Dr. Süha Oğuzertem). Ayşegül Nazik, “Tomris Uyar Öykücülüğünde Toplumsal Güncellik ve Biçimsel Arayışlar” başlıklı tezinde Tomris Uyar öykücülüğünün tarihsel, toplumsal ve edebî boyutlarını inceliyor. Ayşegül Nazik’e göre, “Sıradan insanların gündelik hayatında beliren toplumsal baskı biçimleri Uyar’ın öykülerinin arka planını oluşturdu. Dönemin rengini belirleyen ayrıntılar bir şekilde öykülere sızarak okuyucuyu yaşanan günlerin eleştirisine çağırdı”. Nazik, 1980’li yıllara kadar Tomris Uyar’ın izlenimci bir edebiyat anlayışının etkisiyle yazdığı şiirsel ve yalın öykülerde sıradan insanların yaşanan değerler karmaşasında bir seçim yapmaya zorlandıkları koşulları dile getirdiğine dikkat çekiyor. 1980’li yıllardan itibaren ise Uyar’ın daha farklı bir öykü gerçekliği arayışına girdiğini, gündelik yaşamın “kıstırılmışlığını” bu kez postmodern eğilimlerle ortaya koymaya çalıştığını belirtiyor (tez danışmanı: Dr. Süha Oğuzertem). Hivren Demir, “Cemil Kavukçu Öykücülüğünde Kent, Taşra ve Modernlik” başlıklı tezinde kısa öykü türünün doğuşunda modernleşmenin oynadığı role dikkat çekerek toplumsal yapıyla edebiyat arasındaki ilişkinin kanıtlarını Cemil Kavukçu öykücülüğünde arıyor. Cemil Kavukçu’nun 1980’lerden bu yana öyküleri yayımlanan bir yazar olmasına karşın, özellikle 1990’ların ikinci yarısında edebiyat ortamında önemli bir yer edinmesi üzerinde duran Demir, kent, taşra ve modernlik bağlamında şunları söylüyor: “Kentlinin ve taşralının modernlik karşısındaki konumu Kavukçu’nun öykülerinin merkezî sorunsalıdır. Modernleşmeye çalışan bir toplumun yazarı olarak Kavukçu, modernliğin her yerde aynı biçimde yaşanamayacağını gösterir”. Hivren Demir, tezinde, bir yandan yeniliklere açık olan, diğer yandan geleneğin izlerini taşıyan öykücülüğüyle Cemil Kavukçu’nun bu tavrının edebiyat eleştirisine ilişkin bir sonuç da doğurduğunu savunuyor: “Bir yapıt, onu doğuran koşullardan soyutlanmadan değerlendirilmelidir. Bu nedenle, Türk edebiyatına Batı edebiyatından geçen kısa öykü, eleştiri ölçütlerini yalnızca Batı edebiyatından değil, Türk edebiyatındaki öykü geleneğinden de almalıdır” (tez danışmanı: Dr. Süha Oğuzertem). Leyla Burcu Dündar, “Murathan Mungan’ın Çağdaş Masallarında Cinsiyetçi Geleneğin Eleştirisi” başlıklı tezinde Murathan Mungan’ın Doğu’ya ait söylence, mit, masal ve arketipleri çözümleyip yorumlayan yapıtları üzerinde duruyor. “Geleneksel anlatılarla kurulan bu bağ, bir anlamda içinde yaşanılan coğrafyanın sunduğu fırsatların ve kültürel zenginliğin değerlendirilmesidir” diyen Leyla Burcu Dündar, çalışmasında Murathan Mungan’ın sanat kurgusunun yapı taşlarından olan bu yönelimle, kültür ürünlerinde çağdan çağa sürmekte olan motiflerin farklı şekillerde yeniden gündeme getirildiğine dikkat çekiyor. Dündar’a göre yazarın bu dönüşümü gerçekleştirmekteki amacı ise “bugün de alttan alta sürdüğünü düşündüğü arketiplerle okurun yüzleşmesini sağlamak”. Dündar’ın tezinde dikkat çeken bir diğer nokta ise Mungan’ın siyasetten edebiyata yaşamın her alanında örtük olarak ya da açıktan açığa süregelen koşullanmaları çözümlerken, cinsiyetçi ideolojiyi şiddetle eleştirmesi. Dündar, Mungan’ın yazın çabasının, “tarihe ses vermek, Anadolu’nun doğusunu dillendirmek” olarak yorumlanabileceği sonucuna ulaşıyor (tez danışmanı: Dr. Süha Oğuzertem). Türk Edebiyatı Bölümü’nün bu ilk mezunlarını kutluyor, özenle hazırladıkları tezlerin edebiyat incelemelerine yeni bir soluk kazandırmasını diliyoruz. |