Bir Edebiyatçının Günlüğü: Martıya Mektuplar
Sayı 6: Bahar 2001 
İletişim teknolojisindeki hızlı gelişmeler, mektup türünün modasının geçtiğini düşündürse de, edebiyatçılar birbirlerine, sevgililerine, dostlarına gönderdikleri mektupları yayımlamaya devam ediyorlar. Bilkent Üniversitesi Türkçe Birimi'nde öğretim görevlisi olan Vedat Yazıcı'nın Martıya Mektuplar adlı yapıtı, 2000 yılında Kültür Bakanlığı tarafından yayımlandı. Yapıtları arasında şiir, deneme, eleştiri, çocuk öyküleri ve söyleşi türlerinde kitaplar bulunan Yazıcı'nın bu mektupları daha önce çeşitli dergilerde yayımlandıktan sonra bu kitapta bir araya getirilmiş. Ocak 1999 ile 26 Ocak 2000 tarihleri arasındaki bir yıllık süreyi kapsayan 28 mektubun 26'sını Yazıcı "Mavideniz" denilen bir  ülkede yaşayan düşsel bir martıya yazıyor. Geriye kalan iki mektubun biri yine Vedat Yazıcı tarafından "Gökçe Martı" adını verdiği dostu Ahmet Uysal'a gönderiliyor. Kitapta yer alan son mektup ise Ahmet Uysal'ın Yazıcı'ya yazdığı yanıt niteliğini taşıyor.

Vedat Yazıcı kitapta "bir yıllık yaşantısının özetini" verirken kimi zaman öğretici, eleştirel, gözlemci ve izlenimci, kimi zaman da lirik bir tarz kullanıyor. Aynca bazı mektuplarda yaşadıklarını, yazdıklarını ve duygularını vurgulamak için şairlerden ve yazarlardan alıntılar yapıyor. Martıya Mektuplar her ne kadar "bir yıllık yaşantının özeti" diye nitelendirilse de tek tek her mektup yaşanan anlara geniş yer veriyor. Yazar, evinden, iş yerinden, katıldığı edebiyat toplantılarından, çıktığı yolculuklardan, martıya mektuplar gönderiyor; onu yaşadığı anlardan haberdar ediyor.

Martıya Mektuplar, birincisi edebiyat, ikincisi günlük yaşantı olmak üzere iki koldan ilerliyor. Edebiyatla ilgili olarak Yazıcı, iki konu üzerinde duruyor: dil ve edebiyat dergileri. Yazar, Türkçenin yanlış kullanımlar yüzünden bozulmasını, kendi dilimiz dururken yabancı dillerden sözcükler alınmasını yeriyor. Ele aldığı kitaplarda, gazetelerdeki köşe yazılarında, dergilerde, televizyon izlencelerindeki anlatım bozukluklarını, yanlış kullanımları bulguluyor ve ısrarla eleştiriyor. Bir mektubunda Mavideniz ülkesindeki düşsel martıya `Trafik kazalarına önlem aranırken dil kazalarını da düşünsek mi?`diye sesleniyor (9).

Yazarın edebiyatla ilgili mektuplarının birçoğunda Türkiye’deki dergilerden bahsediliyor.  Yazıcı, 'sanatın nabzı İstanbul’da atmaktadır' şeklindeki baskın düşünceye karşı çıkarak Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde yayın yaşamını sürdüren dergilerle ilgileniyor.  Onların daha uzun yaşayabilmeleri, seslerini uzaklara duyurabilmeleri için neler yapılabileceği konusunda çözümler öneriyor.  Martıya Mektuplar, Cahit Uçuk ve Halikarnas Balıçısı gibi edebi kişilikler ile Yazıcı’nın okuduğu kitaplar hakkındaki izlenimlerini de içeriyor.  Yazar, Anadolu’daki çeşitli sanat etkinlikleriyle, tatillerde karşılaştığı sıcak, içten insanlarla, doğa ve çiçeklerle de yakından ilgileniyor.  Bir yazarın yaşantısını lirik bir anlatımla aktarmayı amaçlayan Martıya Mektuplar, kanatlarını açmış, okuyucularını bekliyor.

Ali Akgün