Ülkemizin en önde gelen tiyatro, sanat, kültür tarihçilerinden Metin And, önemini çok uzun yıllar koruyacak olan ve şimdiden klasikleşmiş sayılabilecek bir yapıtla yeniden karşımızda. Osmanlı Tiyatrosu adlı kitap (Ankara: Dost Kitabevi Yayınları, 1999) Türk tiyatro tarihinin önemli bir dönemine ışık tutan çok değerli bir bilimsel çalışma. Yapıtın şimdiye kadar hakettiği ilgiyi görmemiş olması ise son derece üzücü. Metin And, Türk tiyatrosunun milâdının Muhsin Ertuğrul'la değil, Ermeni asıllı Güllü Agop'un kurduğu Osmanlı Tiyatrosu'yla başladığını vurgulayarak modern tiyatronun kuruluş ve gelişme dönemini aydınlatıyor. Güllü Agop'un Türk tiyatrosuna yaptığı hizmetleri gün ışığına çıkaran Osmanlı Tiyatrosu, üç bölümden oluşuyor. Kitabın ilk bölümünde Osmanlı Tiyatrosu'nun tarihçesi Güllü Agop'un yaşamı ve kişiliği, Gedikpaşa Tiyatrosu'nun yıkılışı ve sonraki gelişmeler ele alınıyor. İkinci bölümde yazar, Osmanlı Tiyatrosu'nu oluşturan etmenlerden söz ederek sırasıyla seyirci, basın, sahne sanatçıları, yönetim, sahne düzeni, yazarlar ve oyun seçimi konularını ele alıyor. Üçüncü bölümde ise Güllü Agop'un yaşadığı çağın koşulları olumlu ve olumsuz yönleriyle irdelenirken bu devirde tiyatro kuran Türk ve Ermeni tiyatro kişileri tanıtılıyor. Kitabın ek bölümünde "Ermeniler ve Ermeni Sorunu"nu ele alan Metin And, tarihi yeniden yorumlayarak Türklerle Ermeniler arasındaki bazı düşmanlıkların sanat aracılığıyla dostluğa dönüştürülebileceğini gösteriyor. Metin And, Agop'un Türkler ve Ermeniler arasında denge kurmaya çalışan iyi bir yönetici olduğunu vurguluyor. Yazar, bu konuda şunları söylüyor: "Güllü Agop, tiyatrosunda, her hafta eşit sayıda Türkçe ve Ermenice gösterimlere yer veriyordu. Ramazan süresince yalnız Türkçe gösterimler sunuluyor, Karnaval gibi, Hıristiyan yortularında ise Ermenice gösterimlere öncelik tanınıyordu (49). İyi bir yönetici olan Güllü Agop'un yine de hem Türk hem de Ermeni basının eleştirilerine hedef olduğunu öğreniyoruz. Ermeni basınının eleştirilerinin nedeni, Ermenilerin tiyatrodan beklediklerinin sanattan önce siyasal bir işlev görmesi. Türk basınının parmak bastığı sorunlar arasında belki de en önemlisi ise, Ermeni oyuncuların Türkçe telaffuzlarının bozuk oluşu. Bazı oyuncular, "maşrapa" yerine "marşapa", "bayram" yerine "baryam", "ense" yerine "esne", "çıplak" yerine "çılpak" gibi telaffuzlara yer veriyorlarmış. Metin And, yalnız oyuncuların değil oyun yazarlarının da basında eleştirildiğinden söz ediyor . Bu eleştiriler ışığında Osmanlı Tiyatrosu'nda bir kurul oluşturulduğunu ve bu kurulun "sanat danışma kurulu" ile "okuma kurulu" işlevlerinin yanı sıra Namık Kemal ile Âli Bey'in telaffuz derslerine de yer verdiğini öğreniyoruz. Güllü Agop, Türk yazarlarını da oyun yazarlığına isteklendirerek, ilk Müslüman oyuncuların sahneye çıkmasına ön ayak olmuş. Kitapta Güllü Agop'un öncülüğü ve yenilikçiliği birçok örnekle kanıtlanıyor. Dönemin dikkat çekici yeniliklerinden birisi, Müslüman kadınların da tiyatroya gidebilmesi için kafesli yerler yaptırılması. Osmanlı Tiyatrosu'nun tarihindeki en önemli olay, hükümetin Güllü Agop'a verdiği on yıllık tekel imtiyazı. Bu imtiyazın sağlanmasında en büyük destek, aydın, tiyatrosever Sadrazam Âli Paşa'dan geliyor. Kitapta Osmanlı devlet adamlarının tiyatroyu geliştirme çabalarından da yeri geldikçe söz ediliyor. Osmanlı Tiyatrosu'na verilen on yıllık imtiyazın en şaşırtıcı maddelerinden biri ise yoksullar yararına yapılması zorunlu olan gösterimler. Bu madde, devlet adamlarının ve saray çevresinin tiyatroyu halka tanıtma ve yaygınlaştırma çabası içinde olduğunu gösteriyor. Metin And'ın üzerinde durduğu diğer bir önemli konu ise Vatan olayı. And, 1873'te Namık Kemal'in, Vatan yahut Silistre adlı oyununun oynanması üzerine Osmanlı Tiyatrosu’yla ilişkide olan yazarların sürgüne gönderilmesini ve Güllü Agop’un tutuklanmasını anlatıyor. Tutuklananlar içinde sadece Güllü Agop'un kısa bir süre sonra salıverilmesi üzerinde duran And, Güllü Agop’un iyi bir yönetici olduğu için kısa sürede salıverildiğini belirtiyor. Vatan olayının ardından Kıbrıs’a gönderilen Namık Kemal'in sürgünde yazdığı oyunların Güllü Agop tarafından daha sonraları yazar ismi verilmeden defalarca oynatılması son derece dikkat çekici. Metin And, Güllü Agop'un modern tiyatro kültürü olmayan Osmanlı seyircisine tiyatroyu tanıtma ve yazarları oyun yazmaya isteklendirme yöntemlerini tüm ayrıntılarıyla anlatıyor. Daha sonra, Güllü Agop'un çağdaşı olan Türk ve Ermeni asıllı önemli tiyatrocular hakkında bilgi veren And, sahne sanatçılarından Ahmet Necip Efendi'ye, Siranuş'a, Teresa ve Annik Çuhacıyan'a, Mari Nıvart'a ve Güllü Agop'un çağdaşlarından Ahmet Fehim'e, Kavuklu Hamdi'ye, Küçük İsmail'e, Tomas Fasulyeciyan'a, Mardiros Mınakyan'a ve Bedros Magakyan'a değiniyor. Metin And'ın kitabı titiz bir araştırmanın ürünü. Yazarın bilim insanı duyarlılığı ile tarihteki Ermeni-Türk işbirliğine dikkatimizi çekmesi çok önemli. Metin And, "Osmanlı devlet adamlan, basın, aydınlar, yazarlar Ermenilerle sıkı bir işbirliği sonucunda en olmazı başarmışlardır" diyor (288). Metin And'ın çalışması, bu önemli insanların tarihteki yerlerini almalarını sağlayarak kültürümüze çok değerli bir hizmette bulunuyor. Kitapta sayısını saptamakta zorlanabileceğimiz kadar çok kaynak kullaılmış. Kitabın sonundaki albümde resim ve el ilanı gibi değerli belgeler yer alıyor; bunlar And'ın çalışmasını bütünlüyor ve doyurucu bir içeriğe kavuşturuyor. Osmanlı Tiyatrosu, Batılı tiyatro geleneğine doğru atılan ilk önemli adım olması yanında Avrupa kültürüne açılan ilk pencere de olmuş. Metin And, "Türk yazarları Batı edebiyatı türlerini denerken, eğer eserlerini oynayacak düzenli bir tiyatro olmasaydı, dramatik türde eser veremeyeceklerdi" (257) diyor. Yazar tiyatromuzun alt yapısını büyük bir özveriyle hazırlayan bu öncülerin varlığını günümüz tiyatrocularının unutmamalarını istiyor. Bu dileğe biz de katılıyoruz. Refika Altıkulaç |