DAĞLARCA ŞİİR
Sayı 3: Bahar 2000 
Fazıl Hüsnü Dağlarca, yüz dokuz şiir kitabı ile edebiyat yaşamımıza damgasını vurmuş önemli bir şairimiz. Böylesine verimli bir şair üzerine yapılmış incelemelerin, tezlerin sayısının da aynı oranda olması beklenirken, Dağlarca, tüm eleştirisini neredeyse yalnızca kendisinden almış. Bir ülkenin edebiyat ortamının edebî eserler üzerine yapılmış çalışmalarla da geliştiği düşünülürse, bu, kuşkusuz üzücü bir durum. Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Merkezi bu alandaki eksikliği bir parça giderebilmek ve şairin yapıtları üzerine yeni çalışmaların yolunu açmak amacıyla "Dağlarca Şiir" başlıklı bir sempozyum düzenledi. Yüz dokuz kitaptaki emeğin hakkını tam olarak veremese de, böyle bir sempozyum bir başlangıç olması açısından önemli. Sempozyum, Rektör Prof. Dr. Ali Doğramacı ve Türk Edebiyatı Bölümü Başkanı Prof. Talât Halman'ın yaptıkları konuşmalarla başladı. Rektör Doğramacı, Dağlarca'nın Türk edebiyatındaki önemini vurguladı. Prof. Halman ise Dağlarca'nın yaşamı ve eserleri üzerinde durdu. Sempozyumun açış konuşmasını yapan şair ve yazar Enis Batur, Dağlarca'nın karşısında onun şiirinden söz etmekten duyduğu ürperti ile karışık heyecanı dile getirdi. Bir umman olarak gördüğü "Dağlarca şiir"in karşısında böyle bir sempozyumun Dağlarca metafiziğinin irdelenmesi açısından önemini belirtti. Güven Turan, "Yabancı Kültürler" başlıklı bildirisinde, Dağlarca şiirindeki "sen" kavramını irdeledi ve "sen"in "yabancı"yı imlediğini söyledi.
Orhan Koçak, "Havaya Çizilen Dünya" başlıklı bildirisinde, Dağlarca şiirinde çocuğun "kamaşan zihni" ile "şiirin gövdesi olması" üzerinde durdu. İngiliz Romantiklerinden William Blake'ten önce İngiliz edebiyatında çocuk imgesinin bulunmaması ve Türk edebiyatına imge olarak çocuğun Dağlarca ile girmesi konusunda yapılan tespit kayda değerdi.

Dr. Mustafa Şerif Onaran ise "Dağlarca Şiirinde Dil ve Yapı" konulu bildirisinde, Dağlarca'nın dildeki arayışlarının genel çizgileri üzerinde durdu. Onaran, Dağlarca'nın şiir dilini iki döneme ayırdı: Osmanlıca sözcükler de kullandığı birinci dönem; Türkçe sözcüklere ağırlık verdiği ikinci dönem. Onaran, ilk dönemi, yeni sözcüklere alışma dönemi olarak tanımlarken, şairin özleşme Türkçesine geçerken ise, anlam erinliği olan çok katmanlı yalın bir dil kullandığını belirtti. Bunun yanı sıra Onaran, Dağlarca'nın "ki" bağlacını kullanma alışkanlığı üzerinde durdu: Aşağıdaki şiir Dağlarca'nın bunu ne denli başarıyla yaptığının bir göstergesi olarak sunuldu:

Geceyle aramızda bir şey sallanır
Ki ölüm kadar eski
Ki ölüm kadar yeni.

Sabah oturumunun son konuşmacısı olan Konur Ertop, Dağlarca şiirini toplumcu şiirle ilişkileri açısından ele aldığı "Toplumsal Sorunlar" başlıklı bildirisini sundu. Dağlarca şiirine gençlerin ilgisini çekmek isteyen Ertop, bu şiirleri, Anadolu yaşamının kendine özgü sorunları ve genel olarak toplumsal sorunlar kapsamında inceledi. İlk oturum, Ertop'un, bu şiirin özgünlüğü, yorumlanma güçlüğü, şairin imgeleminin sınırsız çağrışımları ve bunların toplumsal boyutuna değinen sözleriyle sona erdi.

Öğleden sonraki oturumda ilk olarak, "Dağlarca Şiirinin Felsefi Boyutu" konulu bildirisiyle Dr. Füsun Akatlı konuştu. Dağlarca şiirini felsefi açıdan inceleyen Dr. Akatlı, konuşmasında "sığmazlık gerçeği" ile "sürez" olarak adlandırılan "zaman" kavramını ontolojik açıdan irdeledi. Dağlarca şiirinin, felsefi yönden tanımlanması güç bir şiir olduğuna değinen Dr. Füsun Akatlı bu şiirlerde bir yandan idealizmin izlerini saptadı, bir yandan da toplumsal yanının maddeci oluşuna dikkat çekti. Akatlı, Dağlarca'yı bir "ilkçağ idealisti" olarak tanımlarken, onun şiirindeki felsefenin ilksel bir felsefe olduğunu vurguladı.

"Çocuk" başlıklı bildirisinde Ali Cengizkan Dağlarca şiirini, kendisini çocuk olarak kurgulayan çağdaş insana yaptığı gönderme açısından ele aldı. Cengizkan, her şeyin, ancak biz fark ettiğimizde "var, önemli ve bize açık" olduğu gerçeğinin bilincinde olan Dağlarca'yı "yeni bir çocuk" ve "gerçek modern özne" olarak tanımladı.

Rüştü Asyalı, Talât Halman, F. H. Dağlarca, İbrahim Hasçelik, Berin Ötenel (soldan sağa)

Dr. Orhan Tekelioğlu ise Çocuk ve Allah yorumlayan bildirisinde Dağlarca'nın şiirlerinin sezgi ile değil, akıl ile düzenlenmiş olduğunu vurguladı. Dr. Tekelioğlu, bu kitabın psikanalitik okumaya elverişli bir metin olduğunu belirtti. Daha sonra şair ve mimar Cengiz Bektaş'ın Dağlarca ve mitoloji ilişkisini irdeleyen "Mitoloji" başlıklı bildirisini, rahatsızlığından dolayı sempozyuma katılamadığı için, Türk Edebiyatı Bölümü yüksek lisans öğrencilerinden Göksun Yazıcı sundu.
İkinci oturumun sonunda, Konur Ertop bildirilerin genel bir değerlendirmesini yaptı. Sempozyumu başarılı bulan Ertop, bildirilerin daha birçok yeni açılıma olanak verdiğini belirtti.
"Dağlarca Şiir" programının akşam bölümünde ise Dağlarca'nın seçme şiirlerinden oluşan dinleti sunuldu. Devlet Tiyatrosu sanatçılarından Rüştü Asyalı ve Berin Ötenel, Bilkent'ten Talât Halman ve Sahne Sanatları Fakültesi Tiyatro Bölümü öğrencilerinden Melda Yılmaz, Dağlarca'dan şiirler okudular. Söyleşi bölümünde, Dağlarca, yazmakta olduğu bir şiiri okudu. Poetikasını anlatarak, başarısını öz dilini kullanmaktaki becerisine bağlayan Dağlarca "Türkçe benim sazımdır" diyerek dile verdiği önemi vurguladı. "Bu kadar üretkenliğin kaynağı ne olabilir?" diyenlere, "Ben şiirlerimi kendi dilime yazdırıyorum" diye cevap veren Dağlarca Türkçe yazarak kendine kavuştuğunu belirtti. Benzer bir yaklaşımı Mevlânâ ile ilgili bir soruyu yanıtlarken sürdüren Dağlarca, Mevlânâ'yı hem sevdiğini, hem de sevmediğini; sevdiğini, çünkü şiiri insanileştirdiğini, sevmediğini, çünkü Türkçe yazmamış olduğunu ifade etti. Şiir yazmayı hâlâ bırakmamasının nedenlerini merak eden bir izleyiciye, şiir kaynaklarını doğrudan yaşamın içinden ve doğadan aldığı sürece bitmesinin sözkonusu olamayacağını söyledi. Şiirin doğru kaynaklardan beslendiği sürece bitmeyeceğini ve bitirilemeyeceğini vurgulayan Dağlarca; "şiir hiçbir uygarlık aracıyla ortadan kaldırılamaz, yok edilemez" dedi. Şiirlerinin yabancı dillere çevrilmesiyle ilgili başka bir soruyu yanıtlarken Dağlarca, şiirinin kendine özgü bir yanından, yani çeviriye kolay gelişinden söz etti. "Yazdıklarım, tüm uygarlıkların yeryüzünü nasıl yorumladıkları düşünülerek yazılmıştır" dedi.
Dağlarca, üretkenliğiyle ilgili soruları yanıtlarken, şiirinin temel esin kaynağı olarak içindeki "sonsuz matematik kımıldanışı"ndan söz etti. Her sözde, kendisine "gel beni yaz" diyen matematiksel bir yapı ve bir çağrı bulduğunu belirtti.

Arsev Arslanoğlu

Türk Edebiyatı Bölümü

Yüksek Lisans Öğrencisi