Bir Edebiyat Gezgini: Laurent Mignon
Yalçın Armağan
Sayı 14: Kış 2004

Türk edebiyatı eğitimini Londra’da Doğu ve Afrika Araştırmaları Okulu’nda alan Laurent Mignon’un doktora çalışmasına dayanan Çağdaş Türk Şiirinde Aşk, Âşıklar, Mekânlar adlı kitabı 2002’de Hece Yayınları tarafından yayımlandı. Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü öğretim üyesi Dr. Mignon’un pek çok dilden Türkçeye yaptığı şiir çevirileri, Gezginin Günlüğü başlığıyla 2002 yılında, Türkiye’deki çeşitli dergilerde yayımlanan yazıları da Elifbâlar Sevdası adıyla 2003 yılında aynı yayınevince kitaplaştırıldı. Mignon’un modern Türkçe şiirdeki aşk konusunu ele aldığı kitabı, bu alandaki “ender” kitaplardan biri olma niteliğini taşıyor. Elifbâlar Sevdası, yazarın yalnızca Türkçe edebiyat değil, diğer Avrupa dışı edebiyatlar üzerine yazılarını da kapsıyor. Kitabın, hem Mignon’un yaklaşımının özgünlüğü bakımından, hem de Batı dillerindeki edebiyatlara göre “periferi”de sayılan edebiyatlar üzerine yazıları içermesi nedeniyle alanındaki tek çalışma olduğu söylenebilir. Mignon’un “dağınık bir dünya antolojisi” olarak tanımladığı Gezginin Günlüğü ise, İrlanda’dan Gürcistan’a farklı ülkelerin şairlerinden yapılan çevirilerle oluşturulan bir şiir antolojisi.

Çağdaş Türk Şiirinde Aşk, Âşıklar, Mekânlar

Hem Türk edebiyatı üzerine yapılan tezlerde, hem de akademi dışındaki çalışmalarda tek tek edebiyatçıların yapıtlarının ötesine uzanan tematik okumaların eksikliği sürekli olarak hissedilir. Tek tek temaların uzun bir süreç içindeki dönüşümünün incelenmesi çok az sayıdaki kitap ve yazıyla sınırlıdır. Bu nedenle, Laurent Mignon’un tematik bir okuma örneği olan Çağdaş Türk Şiirinde Aşk, Âşıklar, Mekânlar başlıklı kitabı, Türkçe şiirin yorumlanmasında önemli bir yere sahip.

Laurent Mignon, kitabının “Giriş” yazısında Tanzimat’tan önceki ve Tanzimat’tan Yahya Kemal’e kadarki dönemin şiirlerinde geçerli olan aşk anlayışını özetledikten sonra, her bir bölümde Yahya Kemal, Beş Hececiler, Nâzım Hikmet, toplumcu şairler (Hasan İzzettin Dinamo, Attilâ İlhan ve Ataol Behramoğlu), Garip, İkinci Yeni ve Necip Fazıl Kısakürek ile Sezai Karakoç’un şiirlerinde aşklar, âşıklar ve mekânlar üzerinde durarak Türkçe şiirde aşk anlayışının dönüşümünü tartışıyor.

“Giriş”te Mignon, Türkçe şiirde aşkın dönüşümünü ana hatlarıyla ele alırken, “konu”nun çoğu zaman ikincil olduğu şiir türündeki ürünlere baktığı için haklı bir uyarı yapıyor: “Bu kitaptaki makaleler, 1980’e kadar olan dönemin bazı önemli şahsiyet ve hareketlerinin aşka bakışından söz etmektedir. Ağırlık, eserlerin edebî yönü üzerine değil, daha çok ideolojik yönü üzerindedir”. Ancak, yazınsal eleştiri yalnızca konu temelinde yapılamayacağı, yapıtın yazınsal niteliğini de değerlendirmesi gerektiği için, bu uyarısına karşın Mignon, yeri geldikçe yapıtlar hakkında çeşitli değerlendirmeler de yapıyor. Örneğin, yazın tarihi açısından önemli olmakla birlikte, bugün okuyucusu pek bulunmayan Beş Hececiler’i yorumlarken onların “halk edebiyatını taklit ederek verdikleri ürünlerin belgesel bir değerden öte çok fazla bir değeri de yoktu” (46) diyor. “Giriş”te Tanzimat’tan önce aşkın daha çok ilâhî / tasavvufî aşk olduğunu kaydeden Mignon’a göre, “Tanzimat sonrası şiirinde iç ve ilâhi güzelliğe ilgiden, dış ve bedensel güzelliğe ilgiye yöneliş, müslüman bir sanat anlayışından avrupaî bir sanat anlayışına geçişi simgeler ve Divân edebiyatındaki aşk ile Tanzimat şiirindeki aşk anlayışı arasındaki başlıca farktır” (14).

Kitabın Garip şiirini ele alan “Bir Garip Aşk” başlıklı bölümünde daha çok “betimleyici” bir biçem görülüyor. “Aşkın Ötesinde” bölümünde İkinci Yeni şairlerinden yalnızca Cemal Süreya ve Edip Cansever’e yer veriliyor. Nâzım Hikmet şiirinin ele alındığı “Azade’nin İntikamı” başlıklı bölümde ise Mignon’un özgün yorumu dikkat çekiyor. Mignon, Nâzım Hikmet’in Jokond ile Si-Ya-U kitabıyla “sömürgeci edebiyatın kaidelerini altüst et[tiğini]” (64) ileri sürüyor ve bu yapıtı başarıyla çözümlüyor. “Kaldırımlar’dan Monna Rosa’ya” bölümünde ise Necip Fazıl’ın “Kaldırımlar” şiirinin yetkin bir yorumu yapılıyor.

Laurent Mignon, Çağdaş Türk Şiirinde Aşk, Âşıklar, Mekânlar boyunca Türkçe şiirin kendi içindeki etkileşimlere işaret etmekle yetinmeyip dünya şiiriyle bağlantılarını da kurmaya çalışıyor. Beş Hececiler’le İngiliz pastoral şiiri, Nâzım Hikmet’le Louis Aragon ve Paul Eluard, Garip’le Jacques Prévert arasında kurulan bağlantılar, buna örnek olarak gösterilebilir. Bu yaklaşımın önemli yanı, Türkçe edebiyatı kendi içine kapalı kalmaktan çıkarıp dünya edebiyatının parçası kılmaktır. Elifbâlar Sevdası’nda da açıkça görülebildiği gibi Mignon, “dünya edebiyatı” anlayışını benimseyerek Batı edebiyatı-periferi edebiyatı ayrımına karşı çıkmaktadır.

Elifbâlar Sevdası

Laurent Mignon’un Elifbâlar Sevdası adlı kitabının ilk bölümünde Türk edebiyatına, ikinci bölümünde Gürcistan edebiyatına, son bölümünde ise diğer edebiyatlarla ilgili yazılara yer verilmiş. Kitapta hayli farklı yazarların ele alınmasına karşın, yazılarda ortak bir tavır dikkati çekiyor. Laurent Mignon, bu yazıların büyük çoğunluğunda “yaşadığımız küresel köyün ağalarının tek yönlü kültürel politikaları”na (128) karşı çıkıyor. Nâzım Hikmet’in “Şark-Garp” şiirinde “Batılı edebiyatçıların hayalî Doğu’suna karşı duyduğu isyanı paylaş[tığını]” söylüyor (112).

Kitabın Türkçe edebiyatla ilgili yazılarının dikkate değer bir özelliği, yazarın Türk edebiyatında daha önce yeterince önemsenmemiş konulara yönelerek unutulmuş bazı metinleri gün ışığına çıkarması. Mignon, bu amaçla, Reşat Nuri Güntekin’in “Arapça Değil mi Uydur Uydur Söyle” adlı kısa tiyatro oyununu ve Süleyman Nazif’in “Şeyh Şamil” başlıklı yazısını Latin harflerine aktarıyor. Ermeni harfleriyle Türkçe yazan Vartan Paşa ve Türkiyeli Yahudi şair İsak Ferera Efendi’yle ilgili yazılar da Türkçe edebiyatın bilinen sınırlarının genişletilmesine önemli bir katkıda bulunuyor.

Laurent Mignon son yıllarda Türkiye’de de gündeme gelen “kanon” tartışmaları açısından hayli önemli olan “Sömürge Sonrası Edebiyat ve Tanzimat Sonrası Türk Edebiyatı Üzerine Notlar” başlıklı yazısında, çeşitli boyutlarıyla tartışılması gereken savlar ileri sürüyor. Bu yazıda yazar, Namık Kemal, Ahmet Haşim gibi yazarların Batı’yı doğrudan taklit etmek yerine “yerli” olmak amacı taşıdığını vurguluyor. Mignon’a göre, Türk edebiyat tarihçisi ve eleştirmeni yüzünü yalnızca Paris’e veya New York’a değil, Kahire veya Nairobi’ye de çevirmelidir (89).

Elifbâlar Sevdası’nın Gürcistan edebiyatına ayrılan ikinci bölümündeki bazı yazılar ansiklopedik nitelik taşıyor. Bunu Gürcistan edebiyatının yeterince tanınmamasına ve Mignon’un çalışmasının Türkçedeki öncü niteliğine bağlamak yanlış olmaz. Laurent Mignon, Avrupa dışındaki edebiyatlara önem veren Batılı yazarlara da özel bir ilgi gösteriyor. İkinci bölümde yer alan “Hepimiz Gürcüyüz” başlıklı yazıda İskoç şair Hugh MacDiarmid’in Gürcü edebiyatına ilgisi, üçüncü bölümdeki “Federico Garcia Lorca’nın Tamarit Dîvanı” başlıklı yazıda ise Lorca’nın Arap şiirine olan tutkusu anlatılıyor. Kitapta Türkçe edebiyattaki Ermeni ve Yahudi yazarlara olduğu gibi, İngiltere’deki Roman / Çingene şiirine de ilgiyle yaklaşılıyor. Belki de daha önce hiç gündeme gelmeyen ve bu yanıyla hayli ilginç olan “İnsancıl, İsyankâr İngiltereli Roman Şiirine Bir Bakış” başlıklı yazıda, bu şiirlerdeki ortak eğilimler saptanıyor.

Gezginin Günlüğü

Laurent Mignon, Meksika’dan Gürcistan’a kadar pek çok ülkenin şairlerini kapsayan Gezginin Günlüğü’nü “dağınık bir dünya şiir antolojisi” (11) olarak tanımlamış. Bu kitapta Adonis, Cibran Halil Cibran, Federico Garcia Lorca, Octavia Paz gibi Türkçede kitapları yayımlanan şairlerin yanında, sırasıyla, Desmond Egan, Emiri Bereket, Hugh MacDiarmid, Jean Sénac, Marceline Desbordes-Valmore, Muhammet el-Mağut, Semih el-Kasım, Vaja Pşavela, Victor Segalen, Xavier Grall gibi Türkiye’de pek tanınmayan şairlerden Türkçeye yapılan çeviriler yer alıyor. Kitapta Mignon’un Aşkın Kitabı (Ayışığıkitapları, 2000) adlı yapıtını Türkçeye çevirdiği Nizar Kabbânî’den de şiirler var. Gezginin Günlüğü’nde çok farklı ülkelerin şairlerinden çevirilerin yer almasına karşın bu şiirlerde ortak noktalar saptamak da olanaklı. Bu ortaklık yer yer şiirlerin konusunun yakınlığından, çoğu zaman da Mignon’un biçeminden kaynaklanıyor. Önsözde dile getirildiği gibi, “şiirin çevirisini en çok etkileyen etken, çevirmenin yaptığı asıl okuma, asıl yorumdur. Denebilir ki, çevrilen şiirler, şiirleştirilmiş şiir yorumlarıdır” (11-12). Nitekim, Mignon’un çevirilerinde çevirmenin yorumları sözcük seçiminden başlayarak kendini duyuruyor. Örneğin Mignon, Marceline Desbordes-Valmore’nin “Sâdi’nin Gülleri” şiirinde artık yaygın olarak kullanılmayan “rayiha” sözcüğünü tercih ediyor ve bu sözcük şiirin atmosferine daha uygun düşüyor. İki anlatı şiirin dışında, noktalama imlerine yer vermeyen Mignon, okurun da şiire yorumunu katmasının yolunu açıyor. Gezginin Günlüğü’nün önsözünde çevirmenin “bilgili bir okuyucu” (11) olması gerektiğine işaret eden Laurent Mignon, bu kitapta şiirleri yer alan kimi şairlere ilişkin bazı incelemelere Elifbâlar Sevdası’nda yer vererek yalnızca çevirmenin değil, okurun da “bilgili bir okuyucu” olmasına olanak sağlıyor.

Öyle Yerler Var Ki
öyle yerler var ki
irlanda’da
hiçbir kuşun ötmediği
geçmişin bugünü örttüğü
asırların bir yaprakta titreştiği
gezginlerin gezginlere rastgeldiği

yarık ve sınırlı bir ruhun hâlâ
dikenli duvarların arkasından
süzülen hüzün orkestrasına
kulak vermemizi istediği (23)
Desmond Egan (İrlanda)

Sâdi’nin Gülleri
bu sabah güller getirecektim sana
kat kat eteklerimi onlarla
öylesine doldurmuştum ki
tutamadı onları sıkı dikişleri

patladı dikişler uçuştu güller
rüzgârda sıvışarak ulaştılar denize
suyu izlediler bir daha dönmemek üzere

kızıl dalgalar alevlendi sanki
bu akşam elbisem hâlâ rayihalı
kokla üstümde bıraktıkları hatırayı (50)
Marceline Desbordes-Valmore (Fransa)

armagany@bilkent.edu.tr